Blogger tarafından desteklenmektedir.
6 Şubat 2016 Cumartesi

"Umut"suz Vaka (Galatasaray 0-0 Torku Konyaspor)

   Cuma günü, henüz resmileşmese de; Burak'ın Çin kulübü Beijing Guoan'a transfer olduğu açıklandı. Bonservis ücretinin 8 milyon euro olduğu konuşuluyor. Eğer bu rakam doğruysa; Galatasaray hayatının hatasını yapmış demektir. Sezonun tam da bu noktasında çok cazip bir teklif olmadan takımın en önemli golcüsünü satmak oldukça anlamsız. Zira milli takımımızın ve Galatasaray'ın direk golcüsü; çığırından çıkmış, astronomik ücretler ödeyen Çin pazarında daha pahalıya satılabilirdi. Ancak Burak'ın gitmeyi çok istediği de gelen haberler arasında. Eğer durum böyleyse, bu da pazarlık marjını aşağılara çekmiş olabilir. Bununla birlikte bu transferin zamanlaması da tartışmaya açık vaziyette. Sezonun bu döneminde, bu maddi sıkıntılar içerisinde Galatasaray istediği tipte bir golcüyü istediği fiyata nereden bulacak? Tabi bulamayacak ve yoluna sarı kırmızılı taraftarların en sevmediği futbolcu olan Umut Bulut ile devam edecek. Böylece sezon sonu Galatasaray taraftarı için gelmek bilmeyecek...
   Açıkçası bu son gelişmelerdeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak için bu yazıyı yazıyorum. Yoksa maç hakkında ne konuşacak ne de yazılacak pek bir şey yoktu. Sürekli orta saha mücadelesi ve takımların kendi yarı alanlarında paslaşması ile geçen bir ilk yarı seyrettik. Galatasaray adına tabelayı değiştirebilecek iki oyuncu vardı sahada; Snejder ve son haftaların formda ismi Sinan. Ancak Sinan, ilk yarının sonlarında sakatlanıp oyundan çıkınca; zaten pozisyon bulamayan Galatasaray'ın gol umutları yalnızca Snejder'e bağlandı. İlk yarı sonunda ise çok ilginç bir istatistik gözlerden kaçmadı. Ligin en az şut çeken takımı Torku Konyaspor; etkisiz ve kaleyi bulamadığı denemelerle bile olsa ev sahibinden daha fazla şut çekmeyi başarmıştı. 2 ekibin kalecisi de yere yatmadı. Fazlasıyla üşüdükleri kesin...
   İkinci yarıda da değişen  fazla bir şey yoktu sahada. Maçta en net gol pozisyonunun 79. dakikada ev sahibi tarafından geldiğini söylersem yazdıklarım daha inandırıcı olur sanırım. Galatasaray, çeşitli şut girişimlerinde bulundu ancak etkinlikten uzaktı. Konya, maç boyunca Galatasaray'ı adeta uyuttu. Zaten istediği buydu konuk ekibin ve istediğini de aldı. Son yıllarda Konyaspor'a karşı sürekli kazanan Galatasaray, hiç beklemediği bir puan kaybıyla daha karşılaşmış oldu. 0-0 biten maçın sonunda Galatasaray adına endişe verici olan puan farkı ya da bu akşamki puan kaybı değil; oynanan kötü oyundu. Bu kadroyla bundan daha iyisi oynanabilir mi peki, bu da sizin yorumunuz...
4 Şubat 2016 Perşembe

Nihayet Daçka (Darüşşafaka Doğuş 69-66 Kızılyıldız)

   Oktay Mahmuti'nin maç hakkındaki ciddiyetini daha ilk dakikadan anladık. Zira koç, ilk dakika içerisinde yapılan 2 basit top kaybı sonucunda hemen mola aldı. Kızılyıldız'ın şakaya gelmeyecek bir takım olduğunu defalarca gördük ancak bunu koçun görmüş olması, maça 10-0 önde bile başlamamızı sağlamış olabilir. Konuk ekip oldukça sert oynadı. Kolay sayıya izin vermemeye çalıştı ve hızlı hücumlarımızı halihazırda adlarını vermiş oldukları "Yugoslav faulüyle" kesti. Hücumda da Kinsey önderliğinde orta mesafe şutlarında yüzdeli oynayarak skorda bir adım önde kaldı. Daçka ise boyalı alanı etkili kullanarak oyuna başladı. Özellikle Kızılyıldız'ın en büyük hücum silahı Zirbes'i savunmada yıpratmak adına yapılmış bu plan, kusursuz işledi. Bunun yanı sıra, savunmayı ön planda tutabilmek için oyunda olan Mehmet Yağmur; hücumda çok kritik ceza şutlarını sayıya çevirerek takımına başka noktalarda da katkı verebileceğini gösterdi. Önceki maçlarda oynadığı gibi değil; haddini aşmadan ve yüzdeli ceza şutlarıyla bu maçta var oldu. 2. periyota damga vuran ise Stimac oldu. Kızılyıldız'ın "back-up" uzunu, boyalı alandaki etkinliği ve aldığı hücum ribauntlarıyla takımını adeta oyunda tuttu. Periyotun sonlarına doğru Daçka'nın yaptığı müthiş savunma ise konuk ekibe üst üste top kayıpları yaptırdı ancak hücumda istikrarı tutturamamış olmamız; farkı açmamızın önünü kesti.
   İkinci yarıda Kızılyıldız'ın vazgeçilmez ikilisi Zirbes ve Miller, 4'er faul alarak kenara gelince, Daçka haklı olarak boyalı alandan hücum etmeye çalıştı. Skor üretemediğinde de en azından faul almayı başardı Daçkalı oyuncular. Bu noktada ilk yarının etkili isimlerinden Stimac devreye girdi. Müthiş mücadele gücüyle boyalı alanda kendi şansını kendisi yarattı ve hücum ribauntlarına devam etti. Kısalarıyla etkili olmaya çalışan ev sahibinin skor opsiyonları bir anda azaldı. Bu dakikalarda Slaughter önderliğinde Daçka'nın da mücadelesi yukarılara çıktı. Farkı açmayı başaramasakta; rakibin öne geçmesine izin vermedik. Son çeyrekte skor sürekli el değiştirdi. İki tarafta hücum etmekte oldukça zorlandı. Hücumların tıkandığı bu dönemde serbest atışlar belirleyici olacaktı ve düşük yüzdesiyle Daçka'nın şansı rakibine göre daha azdı. Aynı zamanda Daçka adına galibiyet alamamış olmanın baskısı ve son dakikaları oynayamama sıkıntısı baş gösterebilirdi. Ama öyle olmadı. Son saniyeleri "kötünün iyisi" biz olduğumuz için kazanmayı başardık. Yinede son 20 saniyede yerlere atlayarak yapılan savunma ve son 4 buçuk dakikada sayı yenmemesi oldukça önemliydi Daçka adına.
   Öncelikle konuk ekipten başlayalım. Sezon başından beri süregelen İstanbul kabusları devam etti. Miller-Zirbes ikilisi olmadan parkede neler yapabileceklerini daha net düşünmeleri lazım. Kendileri adına çok kıymetli bir maçı kaybettiler ancak gruptan çıkma adına hala önemli noktadalar...
   Daçka'da ise 6. maçta alınan bu ilk galibiyet ve umarım sonuncusu olmaz. Yapılan savunma ve verilen müthiş mücadele, belkide bu takımın sezon başından beri bulması gereken kimliğiydi. Bu galibiyetin ardından eksileri daha az konuşmak gerekli. O yüzden hücumdaki işler hakkında fazla konuşmayacağım ancak yinede takımdaki bazı önemli oyuncular rollerini kaybetme korkusu içerisinde ve bu korku onların performanslarına doğrudan etki ediyor. Koç Oktay Mahmuti'nin tecrübesiyle bu soruna hemen el atması gerekiyor. Bu takım, bu grupta daha çok işler yapabilir. Önemli bir galibiyet ancak gruptan çıkmak Daçka için hala "imkansıza yolculuk"...
   Son olarakta hakemlerle ilgili ufak bir parantez açayım. Euroleague seviyesinde çalınamayacak düdükler çalındı. Salonun atmosferinin ve seyirci baskısının yukarı çekilmesi şart. Zira aynı hakemler Atina'da aynı düdükleri çalamazlar, burası kesin...