Sayfalar
Blog Archive
-
▼
2014
(50)
-
▼
Temmuz
(9)
- 2014 Dünya Kupası Şampiyonu ALMANYA... ( Almanya:...
- Sert Bir "Formalite" Maçı, Dünya 3.sü Hollanda... ...
- Sıkıcı Maçta Arjantin Final Biletini Kaptı... ( H...
- Dev Fark... Panzerler Brezilyalılara Sambayı Zehir...
- Geç Oldu, Güç Oldu Ama Kazanan Hollanda Oldu... (...
- Tagoculardan Rüya Finale İlk Adım... ( Arjantin:1...
- James Eve, Brezilya Yarı Finale... ( Brezilya:2- ...
- Hummels Attı, Almanya Turladı... ( Almanya:1- Fra...
- Topallaya Topallaya Arjantin... ( Arjantin:1- İsv...
-
▼
Temmuz
(9)
Blogger tarafından desteklenmektedir.
13 Temmuz 2014 Pazar
2014 Dünya Kupası Şampiyonu ALMANYA... ( Almanya:1- Arjantin:0 )
15:31 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Büyük finale Almanya şanssızlıkla başladı. Khedira'nın ısınırken sakatlanması sonucunda genç oyuncu Kramer forma şansı buldu. Arjantin'de ise Di Maria sakatlığı nedeniyle forma giyemedi. Maça beklendiği gibi Almanya'nın oyun üstünlüğüyle başlandı. Topa sahip olan Almanya karşısında Arjantin; top kayıplarını değerlendirerek Messi önderliğinde kontra atak denemeleri yaptı. %60-65 civarlarında topla oynayan, oyun üstünlüğünü elinde bulunduran Almanya olsa da; daha net pozisyonları yakalayan Arjantin oldu. Özellikle Higuain ve Messi'nin kaçırdığı goller akılda kaldı.
2. yarı ise ilk yarının tam tersi şekilde başladı. Arjantin ilerde baskı yaptı ve kaptığı toplarda hemen hücuma kalktı. Özellikle 57. dakikadaki pozisyon tartışmalara neden oldu. Alman Neuer hatalı çıktı ve Higuain'e çarptı. Hakem Arjantin lehine penaltı vermesi gerekirken; Almanya lehine faul çaldı. Bu pozisyondan sonra maç iyiden iyiye sertleşti ve pozisyon sıkıntısı yaşanmaya başlandı. Bunun sonucunda maçın normal süresi golsüz eşitlikle sonuçlandı.
Uzatmalar Almanya'nın müthiş pozisyonlarıyla başladı. Schürle ile bu pozisyonlar gole çevrilemedi ancak rakip Arjantin'de de gol yollarında sıkıntı yaşanıyordu. Zira Palacio'da net bir pozisyonda Neuer'in üzerinden aşırdı ancak kaleyi bulamadı. 2. uzatma devresi maçın geneline göre fazlasıyla durağandı. Maçın penaltılara gideceği düşünülürken; Schürle soldan müthiş bir koşu yaptı ve içeri orta çıkardı. Topu güzel kontrol eden Götze, iyi vurdu ve bu golle Almanlar kupanın bir kulbundan yakalamış oldu. Kalan dakikalarda Arjantinliler uzun topla gol aramaya çalıştı. Özellikle 120+3. dakikada tehlikeli bir bölgeden kazanılan serbest vuruşta Messi'nin orta açmak yerine kaleye vurması ve topu büyük farkla dışarı atması kabul edilebilir cinsten değildi. Maç bu pozisyonun ardından bitti ve Almanya yeni dönemindeki ilk; geniş dönemdeki 4. Dünya Kupası şampiyonluğunu kazandı.
Bu şampiyonluğu fazlasıyla hak etti Almanlar. Asla yıldız bir oyuncuları olmadı; onların yıldız bir takımı oldu her zaman. Bu şampiyonluğun ardından söylenecek fazla bir şey yok, yürekten kutlamaktan başka... Arjantin ise bir çoklarına göre finale çıkması beklenen takımdı. Ben her ne kadar bunun sürpriz olduğunu düşünsemde... Hücumda sadece Messi'ye bağımlı; sürekli savunmayı düşünen oyun yapısı... O Messi'de finalde önemli pozisyonları değerlendiremedi ve 120+3. dakikada son şanslarını kullanılabilecek en kötü şeklide değerlendirdi. Burda alınmış 2.lik bile onlar açısından oldukça önemli. Zira Sabella gibi bir antrenörle ve çoğunun kalitesinden şüphe duyulan oyuncu kadrosuyla Arjantin ancak bu kadarını yapabilirdi ve yaptı...
12 Temmuz 2014 Cumartesi
Sert Bir "Formalite" Maçı, Dünya 3.sü Hollanda... ( Hollanda:3- Brezilya:0 )
15:30 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
3.lük maçının amacını bir türlü anlayabilmiş değilim. Hiç bir iddaası kalmayan 2 takım; zoraki bir maç daha oynuyor. Oysaki Avrupa Şampiyonası'nda olduğu gibi her ikiside 3. ilan edilse... Zira buradaki saçmalık ciddiyetsiz bir oyun endişesi değil; sakatlık endişesi... Milli forma altında oyuncular "gazozuna" maç yapsa bile terinin son damlasına kadar mücadele ederler; ancak ya bunu yaparlarken sakatlanırlarsa... Bunun hesabını kim verecek? Bu teorim daha maçın başında gerçekleşti. Snejder ısınmalarda sakatlanarak oynamadı. Blind ise sahayı sedyeyle terketti. Kuyt'ın kafasında kanama oldu... 2 morali bozuk takımın oyununun daha sert geçmesi muhtemel ve bunun sonuçlarıda apaçık ortada...
Maçın daha başında Robben savunma arkasına güzel bir koşu yaptı ama T.Silva onu çekti ve düşürdü. Ceza sahası dışında yaşanan pozisyona hakem; penaltı kararı verdi ve T.Silva'ya net gol pozisyonunu engellediği için kırmızı kart yerine sarı kart verdi. Van Persie penaltıyı gole çevirdi. Bu dakikadan sonrada portakallar; Robben'in savunma arkasına yaptığı koşuları kullandı. Brezilya'da ise bilinçsiz hücumlar vardı. Ve savunmada David Luiz'in hatası sonucu Blind attığı golle Hollanda'yı 2 farklı öne geçirdi. Bu pozisyonun başlangıcında ise yan hakem; net bir ofsaytı görmeyerek maça doğrudan etki etmiş oldu.
2. yarıda ise Hollanda fazlasıyla insaflıydı. Geçen maç 7-1 gibi tarihi bir skorla hezimete uğrayan rakibinin üstüne fazla gitmedi. Brezilya cephesinde ise mücadele gücü oldukça düştü. Hollandalı stoper De Vrij bile tek pozisyonda 3-4 kişiyi çalımlayarak hücuma kalkabildi ki düşünün diğer yetenekli Hollanda hücumcularını... Maçın son dakikalarında ise portakallar adına Wijnaldum'un bulduğu gol yalnızca maçın skorunu değiştirdi. Maçı 3-0 kazanan Hollanda, tarihindeki ilk Dünya 3.'lüğünü elde etti ancak bunun Hollanda için büyük bir başarı olduğunu söylemek büyük hata olur. Bu tür büyük futbol ülkelerinin 3. olması hatta 3. olabilmek için maç oynamasının ne kadar saçma olduğunu yazımın başında ve şu anda yazmış olduğum nedenlerle gayet iyi açıkladığımı düşünüyorum.
Hakem performansı ise turnuva genelinde olduğu gibi vasattı. Hollanda lehine verilen haksız penaltı kararı, aynı pozisyonda T.Silva'nın oyundan atılmaması, Hollanda'nın 2. golünde pozisyon başlangıcının ofsayt olması, Vlaar'ın ceza alanı içinde topa elle müdahalesi sonucunda Brezilya lehine penaltı çalınmaması ve her ne kadar fazlaca kart gösterilse de; bazı pozisyonlarda da net kartların atlanması... Bu tip skora doğrudan etki eden hatalar yaptı hakem ekibi...
Brezilya, Almanya maçında aldığı ağır yenilginin etkisindeydi. Bu yenilgiyi bu kadar çabuk atlatması haklı olarak beklenemezdi ancak bir "onur" mücadelesi veremeyecek kadar da çaresiz ve umutsuzlardı. Hollanda ise maçı kontrolünde götürdü ve bulduğu 3 golle turnuvayı 3. tamamladı. Umuyorum ve bekliyorum ki yarın; "gerçek" bir hedefi olan 2 takımın kıran kırana mücadelesini izleyeceğiz. Ama daha fazla ümit ettiğim bir şey var ki; 3.lük maçının temelli olarak kaldırılması ve yarı finalde elenen 2 takımında haklı olarak 3. ilan edilmesi... Artık FİFA'nın "abuk sabuk" işlerle uğraşmaktan vazgeçip; futbolcu sağlığını daha fazla koruması ve takımların emeğine biraz daha saygı göstermesi gerekiyor. Blatter'e duyurulur...
Maçın daha başında Robben savunma arkasına güzel bir koşu yaptı ama T.Silva onu çekti ve düşürdü. Ceza sahası dışında yaşanan pozisyona hakem; penaltı kararı verdi ve T.Silva'ya net gol pozisyonunu engellediği için kırmızı kart yerine sarı kart verdi. Van Persie penaltıyı gole çevirdi. Bu dakikadan sonrada portakallar; Robben'in savunma arkasına yaptığı koşuları kullandı. Brezilya'da ise bilinçsiz hücumlar vardı. Ve savunmada David Luiz'in hatası sonucu Blind attığı golle Hollanda'yı 2 farklı öne geçirdi. Bu pozisyonun başlangıcında ise yan hakem; net bir ofsaytı görmeyerek maça doğrudan etki etmiş oldu.
2. yarıda ise Hollanda fazlasıyla insaflıydı. Geçen maç 7-1 gibi tarihi bir skorla hezimete uğrayan rakibinin üstüne fazla gitmedi. Brezilya cephesinde ise mücadele gücü oldukça düştü. Hollandalı stoper De Vrij bile tek pozisyonda 3-4 kişiyi çalımlayarak hücuma kalkabildi ki düşünün diğer yetenekli Hollanda hücumcularını... Maçın son dakikalarında ise portakallar adına Wijnaldum'un bulduğu gol yalnızca maçın skorunu değiştirdi. Maçı 3-0 kazanan Hollanda, tarihindeki ilk Dünya 3.'lüğünü elde etti ancak bunun Hollanda için büyük bir başarı olduğunu söylemek büyük hata olur. Bu tür büyük futbol ülkelerinin 3. olması hatta 3. olabilmek için maç oynamasının ne kadar saçma olduğunu yazımın başında ve şu anda yazmış olduğum nedenlerle gayet iyi açıkladığımı düşünüyorum.
Hakem performansı ise turnuva genelinde olduğu gibi vasattı. Hollanda lehine verilen haksız penaltı kararı, aynı pozisyonda T.Silva'nın oyundan atılmaması, Hollanda'nın 2. golünde pozisyon başlangıcının ofsayt olması, Vlaar'ın ceza alanı içinde topa elle müdahalesi sonucunda Brezilya lehine penaltı çalınmaması ve her ne kadar fazlaca kart gösterilse de; bazı pozisyonlarda da net kartların atlanması... Bu tip skora doğrudan etki eden hatalar yaptı hakem ekibi...
Brezilya, Almanya maçında aldığı ağır yenilginin etkisindeydi. Bu yenilgiyi bu kadar çabuk atlatması haklı olarak beklenemezdi ancak bir "onur" mücadelesi veremeyecek kadar da çaresiz ve umutsuzlardı. Hollanda ise maçı kontrolünde götürdü ve bulduğu 3 golle turnuvayı 3. tamamladı. Umuyorum ve bekliyorum ki yarın; "gerçek" bir hedefi olan 2 takımın kıran kırana mücadelesini izleyeceğiz. Ama daha fazla ümit ettiğim bir şey var ki; 3.lük maçının temelli olarak kaldırılması ve yarı finalde elenen 2 takımında haklı olarak 3. ilan edilmesi... Artık FİFA'nın "abuk sabuk" işlerle uğraşmaktan vazgeçip; futbolcu sağlığını daha fazla koruması ve takımların emeğine biraz daha saygı göstermesi gerekiyor. Blatter'e duyurulur...
9 Temmuz 2014 Çarşamba
Sıkıcı Maçta Arjantin Final Biletini Kaptı... ( Hollanda:2- Arjantin:4 )
16:41 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Kupa başından beri Brezilya'daki en soğuk havada buz gibi bir maç izledik. Adeta uyumamak için direndiğimiz bu maçta 90 dakika ve sonrasında uzatma devrelerindeki 30 dakika futbol adına pek bir şey göremedik. Düşük kalitede bir maç bile denemez; zira "düşük" bile olsa bu maçta bir kaliteden söz edilemez. Maçın başında her 2 takıma da "direk penaltılara geçilsin" denseydi; eminim ki 2 tarafta bunu düşünmeden kabul ederdi. Bu dipnotların ışığında sizlere maçta neler "gelişmediğini" anlatmaya çalışayım.
İlk yarıda topun hakimi genellikle Arjantin oldu. Özellikle Lavezzi ve Perez'in etkili oyunu tangocuları rakip sahaya taşıdı. Ancak bu bölgede ya top kayıpları ya da boş paslaşmalar gerçekleşti. Hollanda ise alışılanın aksine topu rakibe verip savunmaya geçti ve kontra atak şansı bekledi. Her 2 takımda kontrollü oyunu ve savunma güvenliğini ön planda tuttuğundan; Hollanda beklediği kontra atak fırsatlarını yakalayamadı. Arjantin ise Hollanda'nın güçlü takım savunmasını geçme şansı bulamadı.
2. yarı ise adeta ilk yarının kopyası gibiydi ancak farklı olan tek şey; topun hakimiyetinin Hollanda'ya geçmiş olmasıydı. Bu seferde Arjantin kontra atak aramaya başladı. Dün oynanan Brezilya-Almanya maçını bence fazla abartmışlar. Sahalarda ender rastlanacak bir sonuçtan kendilerine abartılı bir sonuç çıkartmışlar ve bunun sonucunda da her 2 takımda maçın bitmesi için top çevirdi ve "belki şans eseri bir gol bulurum" düşüncesiyle savunmaya çekildi. Maçta bazı bireysel performanslar ön plana çıktı. Lavezzi ve Perez oyundan çıkana kadar Arjantin'in hücum bölgesinde bir şeyler yapmaya çalışan tek oyuncularıydı. Mascherano ise maç boyunca Robben'i kitledi ve savunmada her topta kademedeydi. Hollanda cephesinde ise öne çıkan oyuncular Vlaar ve kaleci Cillessen oldu. Vlaar savunmada kaptığı toplar ve dağıttığı paslarla önemli rol üstlendi. Cillessen ise önemli bir kurtarış yapmamış olmasına rağmen; risk alarak attığı 2 çalım hariç kalesinde soğuk kanlı ve yaptığı işi bilen bir kaleci imajı verdi. Ben onun milli takımda bulunmasını ve ilk 11'de forma şansı bulmasını en çok eleştirenlerden biriydim ancak o beni bugün fazlasıyla utandırdı.
Uzatmalarda Hollanda'nın hücum girişimleri vardı. Buna karşılık Arjantin'de önemli kontra atak fırsatları yakaladı ancak bu yazıda sürekli bahsettiğim gibi; "savunmalar oldukça etkiliydi."
Penaltılara geçildiğinde ise merak konusu Hollanda kalecisi Cillessen'in performansıydı. Zira önceki turda penaltılardan hemen önce yerini Krul'a bırakmış ve maç sonrasında bu değişiklikten kendisine bahsedilmediğini açıklamıştı. Bu maçta ise Van Gaal bu değişikliğe gitmedi. Nedeni ise oyuncu değişikliği hakkı kalmamasıydı. Acaba 1 değişiklik hakkını saklayabilir miydi diye düşünmeden edemiyor insan... Penaltılarda da görmüş olduk ki; Van Gaal yine aynı değişikliği yapmalıymış. Çünkü Hollanda kanadında Vlaar ve Snejder'in penaltı atışlarını Arjantin kalecisi Romero çıkarırken; Cillessen ise kendisine atılan 4 penaltı atışında da gole engel olamadı. Bunun sonucunda da penaltıları 4-2 kazanarak finale adını yazdıran taraf Arjantin oldu. Tarihinde oynadığı hiçbir Dünya Kupası yarı final maçını kaybetmeyen Arjantin; bu başarısınıda devam ettirmiş oldu. Hollanda ise zaman zaman iyi işler çıkardığı kupaya yarı finalde veda atti. Bu genç kadronun (özellikle savunma hattı) ilk Dünya Kupası tecrübesinde bile bu başarıyı yakalaması bence büyük iş. Gelecek için ilk önemli adımlar burda atılmış oldu. Turnuva sonrasında görevi bırakacak Van Gaal'in yerine gelecek daha "total futbol" ağırlıklı bir antrenörle bu takım; önümüzdeki Avrupa Şampiyonası'da dahil olmak üzere oynanacak bütün finallerin en büyük adaylarından biri olur ve belki de senelerdir hakettiği ama bir türlü kazanamadığı Dünya Kupası'nı da kazanmayı başarabilir.
Hakemimiz Cüneyt Çakır ise turnuvadaki en iyi yönetmlerden birisine imza attı. Yaptığı bazı hatalar dışında (bazı oyunculara kart göstermemekte ısrarcı olması, çoğu pozisyonu basit uyarılarla atladığından maçın iyiden iyiye sertleşmesi) gayet başarılıydı. Özellikle "avantaj" kuralını mükemmel uygulayan Çakır; bundan sonraki her önemli turnuvada da en üst düzeyde maç yönetebileceğini kanıtladı. Şu performansın yarısını bile Türkiye'de gösteremeyen Çakır; umarım Türkiye'deki şartları bahane etmeyi bırakır ve yeteneğini ligimizde de sergiler...
Finalist Arjantin'in ise şampiyonluk şansı Messi'ye rağmen Almanya'dan düşük. Bunuda sadece dünkü Almanya'yı baz alarak söylemiyorum tabiki. Dünya'daki en başarılı turnuva takımı olan panzerleri yenmek için sadece Messi ya da sadece savunma yetmez. Hücumu çeşitlendirmeli ve savunmada sürekli dikkatli olmanız gerekli. Brezilya'nın aldığı farklı yenilgiyede gönderme yaparak "biz elensek bile asla böyle hezimete uğramayacağız" diyen Arjantinliler... Eğer yukarıda bahsettiğim "temel futbol" kavramlarını yerine getirmezseniz ve bugünkü gibi "uyku dolu" bir görüntü çizerseniz; çok emin olmayın, sonuç sizleri fazlasıyla üzebilir...
İlk yarıda topun hakimi genellikle Arjantin oldu. Özellikle Lavezzi ve Perez'in etkili oyunu tangocuları rakip sahaya taşıdı. Ancak bu bölgede ya top kayıpları ya da boş paslaşmalar gerçekleşti. Hollanda ise alışılanın aksine topu rakibe verip savunmaya geçti ve kontra atak şansı bekledi. Her 2 takımda kontrollü oyunu ve savunma güvenliğini ön planda tuttuğundan; Hollanda beklediği kontra atak fırsatlarını yakalayamadı. Arjantin ise Hollanda'nın güçlü takım savunmasını geçme şansı bulamadı.
2. yarı ise adeta ilk yarının kopyası gibiydi ancak farklı olan tek şey; topun hakimiyetinin Hollanda'ya geçmiş olmasıydı. Bu seferde Arjantin kontra atak aramaya başladı. Dün oynanan Brezilya-Almanya maçını bence fazla abartmışlar. Sahalarda ender rastlanacak bir sonuçtan kendilerine abartılı bir sonuç çıkartmışlar ve bunun sonucunda da her 2 takımda maçın bitmesi için top çevirdi ve "belki şans eseri bir gol bulurum" düşüncesiyle savunmaya çekildi. Maçta bazı bireysel performanslar ön plana çıktı. Lavezzi ve Perez oyundan çıkana kadar Arjantin'in hücum bölgesinde bir şeyler yapmaya çalışan tek oyuncularıydı. Mascherano ise maç boyunca Robben'i kitledi ve savunmada her topta kademedeydi. Hollanda cephesinde ise öne çıkan oyuncular Vlaar ve kaleci Cillessen oldu. Vlaar savunmada kaptığı toplar ve dağıttığı paslarla önemli rol üstlendi. Cillessen ise önemli bir kurtarış yapmamış olmasına rağmen; risk alarak attığı 2 çalım hariç kalesinde soğuk kanlı ve yaptığı işi bilen bir kaleci imajı verdi. Ben onun milli takımda bulunmasını ve ilk 11'de forma şansı bulmasını en çok eleştirenlerden biriydim ancak o beni bugün fazlasıyla utandırdı.
Uzatmalarda Hollanda'nın hücum girişimleri vardı. Buna karşılık Arjantin'de önemli kontra atak fırsatları yakaladı ancak bu yazıda sürekli bahsettiğim gibi; "savunmalar oldukça etkiliydi."
Penaltılara geçildiğinde ise merak konusu Hollanda kalecisi Cillessen'in performansıydı. Zira önceki turda penaltılardan hemen önce yerini Krul'a bırakmış ve maç sonrasında bu değişiklikten kendisine bahsedilmediğini açıklamıştı. Bu maçta ise Van Gaal bu değişikliğe gitmedi. Nedeni ise oyuncu değişikliği hakkı kalmamasıydı. Acaba 1 değişiklik hakkını saklayabilir miydi diye düşünmeden edemiyor insan... Penaltılarda da görmüş olduk ki; Van Gaal yine aynı değişikliği yapmalıymış. Çünkü Hollanda kanadında Vlaar ve Snejder'in penaltı atışlarını Arjantin kalecisi Romero çıkarırken; Cillessen ise kendisine atılan 4 penaltı atışında da gole engel olamadı. Bunun sonucunda da penaltıları 4-2 kazanarak finale adını yazdıran taraf Arjantin oldu. Tarihinde oynadığı hiçbir Dünya Kupası yarı final maçını kaybetmeyen Arjantin; bu başarısınıda devam ettirmiş oldu. Hollanda ise zaman zaman iyi işler çıkardığı kupaya yarı finalde veda atti. Bu genç kadronun (özellikle savunma hattı) ilk Dünya Kupası tecrübesinde bile bu başarıyı yakalaması bence büyük iş. Gelecek için ilk önemli adımlar burda atılmış oldu. Turnuva sonrasında görevi bırakacak Van Gaal'in yerine gelecek daha "total futbol" ağırlıklı bir antrenörle bu takım; önümüzdeki Avrupa Şampiyonası'da dahil olmak üzere oynanacak bütün finallerin en büyük adaylarından biri olur ve belki de senelerdir hakettiği ama bir türlü kazanamadığı Dünya Kupası'nı da kazanmayı başarabilir.
Hakemimiz Cüneyt Çakır ise turnuvadaki en iyi yönetmlerden birisine imza attı. Yaptığı bazı hatalar dışında (bazı oyunculara kart göstermemekte ısrarcı olması, çoğu pozisyonu basit uyarılarla atladığından maçın iyiden iyiye sertleşmesi) gayet başarılıydı. Özellikle "avantaj" kuralını mükemmel uygulayan Çakır; bundan sonraki her önemli turnuvada da en üst düzeyde maç yönetebileceğini kanıtladı. Şu performansın yarısını bile Türkiye'de gösteremeyen Çakır; umarım Türkiye'deki şartları bahane etmeyi bırakır ve yeteneğini ligimizde de sergiler...
Finalist Arjantin'in ise şampiyonluk şansı Messi'ye rağmen Almanya'dan düşük. Bunuda sadece dünkü Almanya'yı baz alarak söylemiyorum tabiki. Dünya'daki en başarılı turnuva takımı olan panzerleri yenmek için sadece Messi ya da sadece savunma yetmez. Hücumu çeşitlendirmeli ve savunmada sürekli dikkatli olmanız gerekli. Brezilya'nın aldığı farklı yenilgiyede gönderme yaparak "biz elensek bile asla böyle hezimete uğramayacağız" diyen Arjantinliler... Eğer yukarıda bahsettiğim "temel futbol" kavramlarını yerine getirmezseniz ve bugünkü gibi "uyku dolu" bir görüntü çizerseniz; çok emin olmayın, sonuç sizleri fazlasıyla üzebilir...
8 Temmuz 2014 Salı
Dev Fark... Panzerler Brezilyalılara Sambayı Zehir Etti... (Almanya:7- Brezilya:1)
15:33 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Bu maçtan sonra anlatılacak, yazılacak bir şey kaldı mı acaba? Bazı gözlemlerimi ve yapılan hataları elimden geldiğince paylaşacağım. Neymar'ın sakatlığı ve Thiago Silva'nın cezası nedeniyle maçta zor anlar yaşayacağını hatta eleneceğini tahmin ettik Brezilya'nın. Ancak ne kadar önemli olursa olsun 2 oyuncu eksikliği nedeniyle böyle bir skor ve böyle bir oyun meydana gelmez. Brezilya maça hareketli başlayınca bu eksiklerin onları hırslandırdığını düşündüm. Ancak oyun aynı yüksek tempoda devam edince Almanya'nın oyun üstünlüğünün geleceği de kaçınılmaz hale geldi. Çoğu Bayern Münih'de olmak üzere Avrupa'nın üst düzey takımlarında bulunan disiplinli, hızlı, teknik, zeki ve milli takımda başarıya aç bu oyuncularla Brezilya'nın "halı saha" takımının maçı... Elbette skorun bu kadar farklı olması şaşırtıcı ancak oyunun bu kadar farklı olması; işte şaşırtıcı olmayan nokta bu... Bernard, Fred, Maicon, Gustavo... Bu oyuncularla Almanya'ya karşı tempo yapmayı denediniz ve 18 dakikada 5 gol yediniz. Burda en büyük hata oyuncuların değil; tabiki teknik direktör Scolari'nin. Yarı finale gelene kadar iyi bir oyun sergilemediler. Buna rağmen alınan galibiyetler herkesin gözünü boyadı ama takımı en iyi tanıyan ve bilen Scolari nasıl bu hataya düştü? Sadece futbolda değil; hayatın her alanında kazandığınızda kendinizi eleştirebilmeniz, hatalarınızı bulmanız ve düzeltmeniz fazlasıyla önemlidir. Ama tecrübeli ve bu kupayı daha önceden kazanmış Scolari'nin kupa boyunca yaptığı tek şey; basın aracılığıyla hakemleri manipüle etmeye çalışmaktı. Brezilya taraftarının ise skor 7-0 iken bile yaptığı iş; Fred'in ayağına top geldiğinde onu yuhalamaktı. Hiç beğenmediğim ve fazlasıyla eleştirdiğim bir isim olsa da; yenen 7 golde Fred'in suçu muydu? Adamın futbolculuk kapasitesi bu kadar ve elinden geleni vermeye çalıştı. Asıl suçlu bu yetersiz adamı milli takım kadrosuna alan hatta ilk11'de oynatan Scolari değil midir? Brezilya'nın yarı finale gelmekle bile büyük iş yaptı. Bu kadroyla, bu oyunla ancak bu kadar olabilirdi. Ev sahibi olmanın avantajı da bir yere kadar sürdü ve Almanlar turnuva başından beri "çekirge gibi zıplayan" Brezilya'yı dağıttı.
Olaya bir de panzerlerin cephesinden bakalım. Ortada 7-1 gibi bir skor varsa; bu sadece Brezilya'nın başarısızlığı değil; aynı zamanda Almanya'nın da büyük başarısı olarakta görülmelidir. Turnuva başından beri Löw'ü bende dahil bir çok kişi oyuncu tercihleri sebebiyle eleştirdi. Biz Lahm'ın orta sahada oynuyor olmasının ne kadar yanlış olduğunu tartışırken; o takımdaki bu yanlışlıkları çözmekle meşguldü. İskeleti Bayern Münihli oyunculardan kurulu takım; pas alışverişleri, oyun disiplini ve turnuva takımı olmanın getirmiş olduğu büyük tecrübeyle Brezilya'ya futbolun gerçeklerini gösterdi. Sadece 18 dakikada bulduğu 5 golle maçı kopardı ve final maçına da kendisini gayet diri ve hazır tutmayı başardı. Finaldeki muhtemel rakipleri ise bu final maçına nasıl bir kafa yapısıyla çıkacak, merak konusu... Geçen sene tekrardan dillerde dolanmaya başlayan Gary Lineker'ın sözü "Futbol basit bir oyundur; 22 kişinin 90 dakika topu kovaladığı ve sonunda her zaman Almanların kazandığı bir oyundur." ; öyle görünüyorki bu Dünya Kupası'nda da gerçekleşecek...
Maç hakkında ise konuşulacak pek bir şey yok. Zira maçı izleyen sizlerde neler olduğunu en az benim kadar iyi görüp değerlendirmişsinizdir...
5 Temmuz 2014 Cumartesi
Geç Oldu, Güç Oldu Ama Kazanan Hollanda Oldu... ( Hollanda:4- Kosta Rika:3 )
16:40 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Nefes kesici bu maçtan sonra ne yazacağıma, anlatmaya nereden başlayacağıma karar veremiyorum. Turnuvanın en güzel 2-3 maçından birini geride bıraktık ki bana göre bu kupadaki açık ara en iyi maçtı. Van Gaal maça Depay ile başladı. Sonradan oyuna girmesine alıştığımız genç oyuncunun yanında ise sakat De Jong'un yerine oynayan Wijnaldum vardı. Kosta Rika'da ise Duarte'nin cezasından dolayı oynayamıyor olması büyük eksiklikti. İlk yarıda etkili olan taraf Hollanda oldu. Sağ kanattan Kuyt, sol kanattan Memphis, ceza alanı çevresinden şutları ve paslarıyla Snejder ve dolanarak oynayan Robben'in yarattığı pozisyonlarla etkili olan portakallar; aradığı golü bulamadı ya da bir başka deyişle Kosta Rika kalecisi Navas izin vermedi. Kosta Rika'nın ise maçtaki önceliği gol yememekti. Öndeki 3 oyuncusu (Bolanos, Ruiz, Campbell) aralarında güzel paslaştı. Bazı duran top organizasyonları sonucu gol pozisyonları da yakalayan Kosta Rika; bunlardan eli boş döndü.
2. yarı sanki oyun yine kaldığı yerden devam etti. Hollanda'nın Robben'le geliştirdiği hızlı ataklar, savunma arkasına Van Persie'ye atılan toplar... Kosta Rika ise ara sıra yetenekli oyuncularıyla gelip tehlike yaratmaya çalıştı. Özellikle Gamboa'nın sağ kanattan bindirmeleri oldukça etkili oldu. Bu yarıda sarı kartların sayısı hızla arttı çünkü Kosta Rikalılar rakibini ancak böyle durdurabildi, en azından yavaşlatabildi. 90+3. dakikada Hollanda'nın yakaladığı net pozisyonda ise olay artık Navas'dan çıkmış,meleklere taşınmıştı. Her iki takımda gol bulamayınca maç uzatmalara taşındı.
Maç boyunca fazlasıyla riskli ofsayt taktiğini ders niteliğinde uygulayan Kosta Rika; uzatmalarda da buna devam etti. Maç boyunca Hollanda'yı 11 kere ofsayta düşürmeyi başardılar. Özellikle uzatmaların 2. yarısında Hollanda rakibini sahasına iyice kapattı. Snejder'in topları direklerden döndü, kaleye giden şutları Navas tarafından çıkarıldı. Robben'in enerjisi maç boyunca bitmek bilmedi. Maçın penaltılara gitmesini istemeyen Hollanda; fişi uzatmalarda çekmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Penaltılara gidildiğinde ise akıllardaki soru Hollanda'nın performansının ne olacağıydı. Zira portakallar tarihin en kötü penaltı atma yüzdelerinden birine sahipti. Uzatmaların son dakikasında Van Gaal kalecisi Cillessen'i çıkartıp yerine Krul'u almıştı ve bu değişikliğin turu geçmelerindeki en önemli faktör olacağını belki o bile tahmin etmemişti. Bana göre zaten bu tercihi turnuva başından beri değerlendirmeliydi. Van persie, Robben, Snejder ve Kuyt'ın attığı penaltıları gole çevirmesi tur için yetti çünkü kaleci Krul Ruiz ve Umana'nın penaltılarını kurtarmıştı. Böylelikle portakallar hem yarı final biletinin sahibi oldu hem de "penaltı lanetini" sonlandırmış oldu. Kosta Rika'nın ise küçük çaplı mücizesi burda sona ermiş oldu.
Bu maç hakkında ve takımlar hakkında konuşulacak daha bir çok şey vardı sahada. Örneğin; Snejder'in zeka dolu oyunu, Robben'in tek başına atakları sürüklemesi, Kuyt'ın hiç sorgulamadan verilen her görevi yapması... Kosta Rika cephesinde ise ilk konuşulacak isim kaleci Navas. Bu sezon dünyanın belkide en formda kalecisi olarak buraya gelen Navas; takımı ne zaman ihtiyaç duysa sahne aldı ve takımının turları birer birer geçerek bu başarıyı yakalamasında en önemli rolü üstlendi. Ayrıca turnuva başından beri oynanan sıkı ve disiplinli oyun bu maçta da sahadaydı. Bunun nedenlerinden birini ben şöyle açıklıyorum. Senelerdir kuzey ülkelerinin takımlarının ne kadar disiplinli ve sert olduğundan konuşulur ve bu bilinen bir gerçektir. Kosta Rika'nın kadrosunda kuzey ülkelerinde oynayan tam 6 oyuncu olduğunu ve bunlardan 4'ünün bu turnuvada ilk 11'de forma şansı bulduğunu biliyor muydunuz? Bu disiplini ve sertliği dışında ilerdeki yaratıcı 3 oyuncusuylada pozisyon aradılar, buldular ancak değerlendiremediler. Ama bu turnuvaya adlarını kazımayı başardılar. Her biri performanslarının üstüne çıktı ve ruhlarını ortaya koydu. Bize bu zevki yaşattıkları için onlara teşekkür etmekten başka yapacak bir şey yok sanırım... Hollanda ise adeta "ecel" terleri döktü sahada. Bence oldukça iyi bir oyun oynadılar ancak buna rağmen elenebilirlerdi. Yakaladıkları pozisyonları gole çevirme oranlarını acilen yükseltmeliler. Tabi her zaman bu kadar şanssız olmayacaklarını ve karşılarında her zaman Navas gibi bir kaleci olmayacağınıda düşünürsek bunu kolaylıkla aşabilirler. Yarı finalde rakip Arjantin olacak ve bu genç savunmayla işlerini zor görüyorum. Ancak yediklerinden fazlasını atarak bu takım bir yerlere gelebilir gibi duruyor. Bunun sonucunda maçta az da olsa favori Arjantin denilebilir.
Maçtaki hakem performansı ise tek kelimeyle rezaletti. Özbek hakem Kosta Rikalı Diaz'ı bir türlü oyundan atmadı. Uzatmalarda da Hollanda'dan Indı'yi. Bunun dışında da oyun içindeki basit durumlarda takdir hakkını hep Hollanda'dan yana kullandı. Bu hakem bu performansla çeyrek final yönettiyse; Cüneyt Çakır'ın suçu neydi...
2. yarı sanki oyun yine kaldığı yerden devam etti. Hollanda'nın Robben'le geliştirdiği hızlı ataklar, savunma arkasına Van Persie'ye atılan toplar... Kosta Rika ise ara sıra yetenekli oyuncularıyla gelip tehlike yaratmaya çalıştı. Özellikle Gamboa'nın sağ kanattan bindirmeleri oldukça etkili oldu. Bu yarıda sarı kartların sayısı hızla arttı çünkü Kosta Rikalılar rakibini ancak böyle durdurabildi, en azından yavaşlatabildi. 90+3. dakikada Hollanda'nın yakaladığı net pozisyonda ise olay artık Navas'dan çıkmış,meleklere taşınmıştı. Her iki takımda gol bulamayınca maç uzatmalara taşındı.
Maç boyunca fazlasıyla riskli ofsayt taktiğini ders niteliğinde uygulayan Kosta Rika; uzatmalarda da buna devam etti. Maç boyunca Hollanda'yı 11 kere ofsayta düşürmeyi başardılar. Özellikle uzatmaların 2. yarısında Hollanda rakibini sahasına iyice kapattı. Snejder'in topları direklerden döndü, kaleye giden şutları Navas tarafından çıkarıldı. Robben'in enerjisi maç boyunca bitmek bilmedi. Maçın penaltılara gitmesini istemeyen Hollanda; fişi uzatmalarda çekmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
Penaltılara gidildiğinde ise akıllardaki soru Hollanda'nın performansının ne olacağıydı. Zira portakallar tarihin en kötü penaltı atma yüzdelerinden birine sahipti. Uzatmaların son dakikasında Van Gaal kalecisi Cillessen'i çıkartıp yerine Krul'u almıştı ve bu değişikliğin turu geçmelerindeki en önemli faktör olacağını belki o bile tahmin etmemişti. Bana göre zaten bu tercihi turnuva başından beri değerlendirmeliydi. Van persie, Robben, Snejder ve Kuyt'ın attığı penaltıları gole çevirmesi tur için yetti çünkü kaleci Krul Ruiz ve Umana'nın penaltılarını kurtarmıştı. Böylelikle portakallar hem yarı final biletinin sahibi oldu hem de "penaltı lanetini" sonlandırmış oldu. Kosta Rika'nın ise küçük çaplı mücizesi burda sona ermiş oldu.
Bu maç hakkında ve takımlar hakkında konuşulacak daha bir çok şey vardı sahada. Örneğin; Snejder'in zeka dolu oyunu, Robben'in tek başına atakları sürüklemesi, Kuyt'ın hiç sorgulamadan verilen her görevi yapması... Kosta Rika cephesinde ise ilk konuşulacak isim kaleci Navas. Bu sezon dünyanın belkide en formda kalecisi olarak buraya gelen Navas; takımı ne zaman ihtiyaç duysa sahne aldı ve takımının turları birer birer geçerek bu başarıyı yakalamasında en önemli rolü üstlendi. Ayrıca turnuva başından beri oynanan sıkı ve disiplinli oyun bu maçta da sahadaydı. Bunun nedenlerinden birini ben şöyle açıklıyorum. Senelerdir kuzey ülkelerinin takımlarının ne kadar disiplinli ve sert olduğundan konuşulur ve bu bilinen bir gerçektir. Kosta Rika'nın kadrosunda kuzey ülkelerinde oynayan tam 6 oyuncu olduğunu ve bunlardan 4'ünün bu turnuvada ilk 11'de forma şansı bulduğunu biliyor muydunuz? Bu disiplini ve sertliği dışında ilerdeki yaratıcı 3 oyuncusuylada pozisyon aradılar, buldular ancak değerlendiremediler. Ama bu turnuvaya adlarını kazımayı başardılar. Her biri performanslarının üstüne çıktı ve ruhlarını ortaya koydu. Bize bu zevki yaşattıkları için onlara teşekkür etmekten başka yapacak bir şey yok sanırım... Hollanda ise adeta "ecel" terleri döktü sahada. Bence oldukça iyi bir oyun oynadılar ancak buna rağmen elenebilirlerdi. Yakaladıkları pozisyonları gole çevirme oranlarını acilen yükseltmeliler. Tabi her zaman bu kadar şanssız olmayacaklarını ve karşılarında her zaman Navas gibi bir kaleci olmayacağınıda düşünürsek bunu kolaylıkla aşabilirler. Yarı finalde rakip Arjantin olacak ve bu genç savunmayla işlerini zor görüyorum. Ancak yediklerinden fazlasını atarak bu takım bir yerlere gelebilir gibi duruyor. Bunun sonucunda maçta az da olsa favori Arjantin denilebilir.
Maçtaki hakem performansı ise tek kelimeyle rezaletti. Özbek hakem Kosta Rikalı Diaz'ı bir türlü oyundan atmadı. Uzatmalarda da Hollanda'dan Indı'yi. Bunun dışında da oyun içindeki basit durumlarda takdir hakkını hep Hollanda'dan yana kullandı. Bu hakem bu performansla çeyrek final yönettiyse; Cüneyt Çakır'ın suçu neydi...
Tagoculardan Rüya Finale İlk Adım... ( Arjantin:1- Belçika:0 )
11:35 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Kadrolar açıklandığında her iki takımında bu kadar çok değişiklik yapması beklenmiyordu. Arjantin'de sakat olan Rojo'nun yerine Basanta oynadı. Savunmada bana göre tecrübesi nedeniyle Fernandez yerine Demichelis ve orta sahada savunma gücü yüksek ve pas kabiliyeti iyi olan Biglia tercih edilmişti. Belçika ise maça Mirallas ve Origi ile başladı. Maçın başlarında Belçika savunmasının bir anlık uyuması sonucu Higuain şık bir golle takımını öne geçirdi. Bu golden sonrada tangocular savunmaya geçti. İlk önce topa sahip olarak savunma stratejisini sahaya yansıtan Arjantin; daha sonrasında ise topu rakibe vererek kontra atak arayışlarına girdi. Açıkçası bu noktalarda da devreye Belçika'nın kaptanı, bende dahil olmak üzere bir çoklarına göre dünyanın en iyi stoperi Kompany devreye girdi. Yerden ve havadan gelen bütün topları kesti, çekilen şutlara müdahale etti ve topla yarı sahaya kadar çıkarak bir orta saha oyuncusu gibi pas dağıttı. Yenilen golde kaptırdığı top hariç iyi bir görüntü çizdi. İlk yarının sonlarında Di Maria sakatlandı ve yerine Perez oyuna girdi. Oyuna dahil olduktan sonrada hiç bir varlık gösteremedi Benficalı isim. Tamda bu noktada Pastore ve Gaitan'ın neden milli takım kadrosunda yer almadığı muhtemelen bir çok kişinin aklına gelmiştir. PSG'de çok iyi 2 sezon geçiren, oyunun 2 tarafında da aktif pas ustası Pastore ve Benfica'nın son 2 sezonda ligde ve Avrupa'daki başarılarında önemli bir payı olan hızlı ve teknik Gaitan... Bu isimlerin yerine ise tercih mecburen Perez... Rakip Belçika ise çok etkisiz bir oyun sergiledi ilk yarıda. En önemli pozisyonlarını ilk yarının sonunda Mirallas'ın kafa vuruşuyla yakalayabildiler. 2. devre ise ilk dakikalarda Arjantin yine gole yakın olan taraftı. 10-15 dakika sonra ise golden sonraki gibi geriye yaslanmaya başladılar. Wilmots'un oyuncu değişiklikleri doğru zamanlarda ve doğru oyuncular üzerinde olsa da; Belçika rakibini bir türlü sahasına kapatamadı. Fellaini'nin bu anlarda öne çıktığını gördük. Takımın ileride bir şeyler yapmaya çalışan oyuncusuydu. Ancak kendisine kimse eşlik etmedi. Hücumda sol bekten atağa katılan Vertonghen dışında hücum opsiyonuları yoktu. Bu arada Belçika'nın maç boyunca yakaladığı en iyi 2 pozisyonun ortasınıda Vertonghen yapmıştı. Son dakikalarda ise uzun topa döndüler. Yüksek boylu oyuncularını kullanmak isteyen Belçika; bu alanda da başarılı olamadı. Maçın son dakikasında ise Messi karşı karşıya kaldığı pozisyonda Courtois'i geçemedi. Bu pozisyonun dönüşünde ise Belçika yakaladığı en net pozisyonda Lukaku'nun topu içeri çevirememesiyle yıkıldı. Maçı kaybeden ve elenen Belçika; final rüyasını başka yaza bıraktı. Ancak yakaladıkları bu jenerasyon ile güzel bir oyun sistemini birleştirebilirlerse; gelecek yıllarda daha da tecrübelenecek oyuncularıyla şampiyonluğa en azından finale yürüyebilirler. Arjantin ise istediği sonucu hiçte istemediği bir oyunla almış oldu. Zira yüzleri güldüren tek hadise; Higuain'in turnuvadaki en iyi oyununu sergilemiş olmasıydı. Savunma beklerini hücuma katamamaları ve Di Maria'nın da sakatlığının ciddi göründüğünü göz önüne alırsak; yarı finalde işleri fazlasıyla zor olacaktır. Hollanda'ya rakip olurlarsa; 2 hücum gücü yüksek ama savunması da bir o kadar kötü takımın mücadelesini izleriz ki burda öne çıkan taraf Arjantin olur. Ancak olur da rakip Kosta Rika olursa; işte o zaman aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Zira ilk Dünya Kupası olan 1930 Dünya Kupası'ndan beri hiç bir CONCACAF ülkesinin yarı final oynayamadığını ve Kosta Rika'nın bunu başardığını farzedersek; yarı finalde mucizeye inanmış yetenekli, sıkı ve takım gibi oynayan bu sempatik küçük ülkenin oyuncularını Messi bile durduramayabilir...
4 Temmuz 2014 Cuma
James Eve, Brezilya Yarı Finale... ( Brezilya:2- Kolombiya:1 )
15:35 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Brezilya maça sağ beki Dani Alves'in sakatlığı nedeniyle Maicon ile başladı. Cezalı olan Gustavo'nun yokluğunda ise orta alanı Paulinho-Fernandinho ikilisi paylaştı. Maça hızlı giren ev sahibi kornerden T.Silva ile öne geçti. Bu golden sonra da etkinliğini sürdüren Brezilya; yakaladığı pozisyonları değerlendiremedi. Bu pozisyonların çoğunu üreten isim Hulk aynı etkiyi son vuruşlarına yansıtamadı. Ancak Brezilya adına hücumda en etkili isimdi. Savunmada da Marcelo'ya destek vermeyi ihmal etmedi. Bugün oynadığı futbolla izleyenlerin takdirini kazanan bir diğer isimse Fernandinho oldu. Zaman zaman yaptığı şık hareketler ve attığı paslarla taraftarları coşturdu. 2. yarı ise ilk yarının tam tersi şekilde başladı ve ilerledi. Kolombiya ataklarını sıklaştırmaya başladı ancak kontrolsüz hücum girişimleri hep sonuçsuz kaldı. Bunda da kuşkusuz David Luiz'in önemli bir payı vardı. Bununla da kalmayan Luiz; 69. dakikada inanılmaz bir serbest vuruş golüne imza atarak takımını rahatlattı. Zaten stoper olmasını bir türlü aklımızın alamadığı oyuncu (zira bir stopere göre inanılmaz yetenekli olması ve muhteşem bir şut kabiliyetinin bulunması); bunu kanıtlarcasına mükemmel bir gol attı. Bir stoper olarak gerçekten çok önemli ve farklı özellikleri olması zaten onu buralara getiren şey... Golden sonrada Kolombiya hücumları devam etti. Brezilyalı oyuncuların yorulup oyundan düşmesi ve Pekerman'ın oyuna sürekli hücumcu sokması sonuç verdi. Kazanılan penaltıda turnuvanın yıldızı James golü attı ve Kolombiya umutlandı. Ancak bu dakikadan sonra gol bulamayan Kolombiya turnuvaya başı dik bir şekilde veda etti. Elbette Kolombiya'nın elenmesine üzülen izleyici kitlesi daha fazla olmuştur. Zira turnuva başından beri izlediğimiz en iyi futbolu oynayan, savunmada ve hücumda sürekli yardımlaşan ve tartışmasız turnuvanın yıldızı James'e sahip olan sempatik Güney Amerika ekibiydi onlar... Brezilya ise turnuvadaki en iyi maçlarından birini oynadı. Ancak bu oyun Almanya karşısında yeterli olabilir mi? Fransa maçındaki Almanya'ya elbette yeter hatta artar bile... Ancak panzerler potansiyelini sahaya yansıtırlarsa; o zaman Brezilya'nın işi oldukça zor olacaktır. Özellikle T.Silva'da yokken... Ayrı bir parantezde James Rodriguez için açmazsak olmaz. Turnuvayı 6 gol ve 2 asist ile kapattı. Oynadığı oyunla bütün dünyanın ilgisini çekti. Maç sonunda ise gözyaşlarına hakim olamadı. Onu teselli edenlerse Brezilyalı futbolculardı. Bütün stada James'i alkışlattılar. Bu görülmeye değer anı da sizlerle paylaştıktan sonra noktayı yine James ile koyalım. Yüreğine sağlık. Kolombiya ile Dünya Kupası finaline gidebilmek zaten bir mucizeydi ama başaramasada buna fazlasıyla renk kattı. Umarım hak ettiği başarıyı yeni sezonda transfer olacağı dünya devi takımlardan birinde yakalayacaktır.Tabi eğer "ticarethane" kulübü Monaco onu bırakırsa...
Hummels Attı, Almanya Turladı... ( Almanya:1- Fransa:0 )
12:08 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Maça Almanya'nın ilk 11 tercihi sürpriziyle başladık. Sağ bekte orda oynamasına alıştığımız Lahm ile başlayan Löw; stoper tercihleri arasına Mertesacker'i almadı. Forvette ise Klose'yi kullanan panzerler; daha öncesinde bu bölgede oynayan Müller'i ise Götze'nin oynadığı forvet arkası bölümüne yerleştirdi. Bu tercihlerle birlikte yanlış giden bazı şeylerin de düzelmesi için adım atılmış oldu. Zira aynı tip (forvet arkası,yaratıcı) 2 oyuncu (Mesut,Götze) aynı anda oynamamış oldu. Bununla birlikte Lahm alıştığımız yerine dönerken; boşalttığı alanda Khedira oynama şansı yakaladı. Forvette ise net bir santrafor olan Klose'nin oynuyor olması; Müller'in daha rahat topla buluşmasına olanak sağladı. Fransa ise maça solda Griezmann ile başladı ki bu asla bir sürpriz tercih olarak algılanmamalı. Ve bana göre maçta horozların en etkili ismiydi. Benzema ise alıştığımız santrafor bölgesine geçince hücumda daha etkili bir Fransa bekledik (her ne kadar bu gerçekleşmesede)... Savunmada ise iyileşen Sakho'yu tercih etmişler. Savunmadaki Sakho-Varane tercihine şiddetle karşı çıktığımı önceki yazılarımda da dile getirmiştim. Bu maçta da bu "kötü" tercihin sonuçlarını herkes görmüş oldu. Maçın başlarında duran topla öne geçen Almanlar; oyununu sahaya iyi yansıtan taraftı. Oyunlarının zirvesinde olmasalar bile; hali hazırda kötü oynayan horozlar karşısında bu oyun oldukça yeterliydi. Maç fazlasıyla durağan ilerledi. Fransa gol bulmak adına süresinin olduğunu bildiğinden; topuyla tüfeğiyle hücum etmek yerine; daha kontrollü bir oyunu tercih etti. Tabiki Fransa'da sivrilen oyuncu Griezmann oldu. Savunmadan aldığı toplarda bile hücuma yönelmesiyle, rakip oyuncuların kart görmesini sağlayan koşularıyla ve hemen her pozisyonun içinde bulunmasıyla alkış aldı. Maçın son 20 dakikasında ise oyuna Giroud ve Remy'i dahil eden Fransızlar; en etkili hücumlarından birini ancak 90+4. dakikada bulabildi ve bu pozisyonda da Neuer'e takılarak turnuvaya veda etti. Bu mağlubiyetin tek bir açıklaması var "yanılsama"... Çünkü gördüklerimizin hiç biri gerçek değildi. Grup maçlarında "zayıf ya da eksik kalmış" rakiplerine karşı adeta şov yapan takım; kendisinden hiç bir eksiği olmayan, sıkı hatta sert denilebilecek bir takımla oynayınca eksikleri su üstüne çıktı. Bundan önceki turda Nijerya ile oynarken yaşadığı sıkıntılar azalacağına; adeta çığ gibi büyüyerek çoğalmış. Zaten bu takım bu Dünya Kupası için değil; 2 yıl sonra kendi evlerinde oynanacak olan Avrupa Şampiyonası için kurulan ve hazırlanan bir ekipti. Bu turnuvaya beklentisiz gelen takımın çeyrek final görmüş olması bile sadece benim için değil, kendi ülkeleri içinde başarı olarak yorumlanmalıdır. Almanya ise "turnuva takımı" sözünü bugünkü maçta da hak etti. Çok iyi bir futbol sergilemeden kazandıkları ismi büyük ama cismi küçük bir çeyrek final mücadelesini rahat denilebilecek bir şekilde kazandılar. Yarı finalde ise muhtemel rakipleri Brezilya ve ya Kolombiya. Oynanacak yarı finalde de az bir farkla olsa da favori olan taraf yine panzerler olacaktır. Ancak bugün oynadıkları gibi oynarlarsa; favori oldukları yarı final maçını geçip finale yürümeleri pekte mümkün görünmüyor...
1 Temmuz 2014 Salı
Topallaya Topallaya Arjantin... ( Arjantin:1- İsviçre:0 )
12:12 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Arjantin maça Aguero'dan yoksun başladı. Özellikle son maçta iyi bir görüntü çizen Lavezzi maça 11'deydi. Tahmin edilenin aksine Arjantin rakibini kapatamadı. Elbette İsviçre'nin direncininde bunda payı vardı. Fransa maçında aldıkları ezici mağlubiyetten oldukça ders çıkaran takım; orta sahasını bu sefer fazlasıyla sıkı ve güçlü dizayn etmiş. Gökhan-Behrami ikilisinin önderliğinde pas alışverişleri ve kontra ataklar düzenlendi. Genellikle topa sahip olan taraf Arjantin olsa da; en net pozisyonları İsviçre yakaladı. Özellikle hücumda Shaqiri'nin müthiş performansı belki de golü getirebilirdi ancak hücumdaki arkadaşları son vuruşlarda etkin değildi. Arjantin cephesinde ise 2. yarı bazı şeyler değişmeye başladı. Sol bek Rojo'nun hücuma çıkışlarını kullanan tangocular; suskun Messi ve Di Maria'nın da oyuna katılımıyla etkisini hissettirmeye başladı. Ancak bulunan pozisyonlarda ise İsviçre kalecisi Benaglio sahnedeydi. Bu turnuvada klasikleşen kaleci performanslarından birinide bu maçta Benaglio'dan izledik. Özellikle oyunu tuttuğu her dakika direnci artan İsviçre takımının maçı uzatmalara götürmeyi amaçladığı belliydi ve bunda da başarılı oldu. Uzatma dakikalarında ise futbol severlerin maç başından beri beklediği tablo ortaya çıkmaya başladı. Arjantin rakibini hapsetti ve sağdan soldan ortalar ve dışardan şutlarıyla bunaltmaya başladı. Fazlasıyla yorgun görünen İsviçre'nin ise tek opsiyonu yalnızca 2-3 kişi ile hazırlayabildikleri kontra ataklardı. Açıkçası bu uzatma devrelerinde bir şey dikkatimi çekti. Arjantin'in lideri olarak görünen Messi yerine bu role Di Maria soyunmuştu. Bütün sorumlulukları üstüne alan Real Madrid'li yetenek; bütün atak girişimlerinde 1 numaralı aktördü. Etkili şutlarla kaleyi yokladı, sağdan-soldan açtığı ortalarla ceza alanı içerisini karıştırdı. Ve maçın "tarihe" geçmesini sağlayan o dakikalar geldi. 120. dakikadan sonra oynanacak 5 dakikanın koskoca bir maça bedel olduğundan kimsenin haberi yoktu. 120+1. dakikada Messi topu güzel getirdi ve pasında Di Maria golü yaptı. Herkes maç bitti havasına girmişken İsviçre duran topunda Dzemaili belki de zor olanı yaptı ve 1 metreden topu kafayla direğe nişanladı. Kaleci Benaglio'nun ise her duran topta ilerde olması nedeniyle kale boş kaldı ve bir dönen topta Di Maria yaptığı vuruşta boş kaleyi bulamadı. Maçın son dakikasında ise ceza sahasının ön çizgisinden Shaqiri tarafından kullanılan serbest vuruşta barajda kalınca maçın sonu gelmiş oldu. Arjantin turu geçen taraf olsa da diğer maçlar için hiç umut vermedi. Turnuva başından beri beklenen iyi oyunu bir türlü sahaya yansıtamayan takımın işi zor görünüyor. Tek şansları ise yarı final yollarının diğer takımlara göre daha az zorlu olması ve takımda bulunan Messi ve Di Maria gerçekleri... İsviçre ise kapasitesinin üstüne çıktığı bir maçta dramatik bir sonla elendi. Yinede hiç kimsenin beklemediği performanslarıyla alkışı hak ettiler. Tabi burda ayrı bir parantezi Shaqiri için açmak gerekli. Ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu bir kez daha herkese ispatladı ve umarım seneye onu Bayern Münih'de daha fazla izleme fırsatı bulacağız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)