Blogger tarafından desteklenmektedir.
26 Ağustos 2014 Salı

Manisa Rezaleti... ( Fenerbahçe:3- Galatasaray:2 )

   Çok zevkli bir maç, kıran kırana bir mücadele, büyüleyici taraftarlar, atılan güzel goller, yıldız isimler ve adına yakışır bir derbi... Siz Manisa'daki maçtan mı bahsettiğimi sandınız? Halbuki ben aynı saatlerde oynanan Manchester City-Liverpool mücadelesinden söz ediyordum. Eğer Manisa'daki rezalet yerine bu maçı izlemiş olsaydınız; bütün bu sözünü ettiğim güzellikleri görmüş olacaktınız. Maalesef bende Manisa rezaletini izlemiş olup, pişman olanlardanım. Bu sefer farklı olacağını düşünmüştük; ne büyük aptallık! Maçın Süper Kupa dışında bir diğer anlamı da hasılatın Soma'ya bağışlanacak olmasıydı. Maç esnasında hem kaybettiğimiz büyük spor adamı Süleyman Seba; hem de Soma'da kaybettiğimiz 301 vatandaşımız için saygı bekledik; cevabımızı aldık! Maç başlamadan taraftarlar stada doluşmuştu. Her zamanki gibi takımlarını desteklemek yerine rakiplerine küfür ediyorlardı. Prandelli, türkçe bilmediği için bunu tezahürat sanmış ama adamda haklı... O kadar yaratıcı besteler vardı ki içlerinde; türkçe bilen bir insan bile zor anladı. Futbolcular son yıllarda görmeye alıştığımız gerginlikten uzaktı. Tam her şey yolunda gidiyor derken; kale arkasında bulunan ve kendini Galatasaraylı sanan bir grup varlık Volkan'ın bulunduğu kaleye su şişeleri atmaya başladı. E tabi ellerindeki şişeler bitince de domates, şarj aleti ve yanıcı aletleri... Buna karşılıkta fazla gecikmedi. Diğer kale arkasındaki Fenerbahçeli olduğunu iddia eden varlıklarda ellerine geçen her şeyi Muslera'nın bulunduğu kaleye doğru atmaya başladılar. Maç dakikalarca durdu. Yaşanan bu olaylar sahadaki oyuncularıda germeye başladı. Her iki takım uzatmalarda dahil gol bulamadı ve penaltı atışlarına geçildi. İşte gerginliğin patlak verdiği sahne tamda burda yaşandı. Takımının 3. penaltısını kullanmak için Melo topun başına geldi ancak vuruşu dışarı gitti. Bunun üzerine Volkan; sanki penaltılar bitmiş ve takımı kazanmış gibi havalara uçmaya başladı. En sonunda da Melo'nun üzerine sıçradı. Oyuncular; hakem olduğu sadece diploma yoluyla tescillenmiş arkadaş tarafından ayrıldı. Sonuçta maçı  ve kupayı kazanan Fenerbahçe oldu. Maç öncesinde yapılan "Bu kupanın kazananı Soma olacak" yorumu ise yerini "Anılarına saygısızlık edildi" yorumuna bıraktı. Özellikle maç sonrası Volkan'ın yaptığı açıklama yenilir yutulur cinsten değildi. "Belediye gereksiz sokak köpeklerini zehirlesin yoksa o işte bana kalacak" diyen Volkan'ın kimi işaret ettiği oldukça belli olsa da; hayvan haklarını koruyan derneklerin kendisine dava açması işten bile değil. Bunun dışında bir kişiye böylesine hakaret etmekte milli takım seviyesindeki bir isme yakışmadı. Burda Melo'yu savunacak halim yok elbette ancak bu harekette Volkan'ın ilk vukuatı değil maalesef. Bu yaptığı açıklama ve hareketten sonra kendisine disiplin kurulu tarafından gelecek ceza kapıda. Bunun dışında Fenerbahçe kulübünün de sözde takım kaptanlığı yapan oyuncusunu en ağır şekilde cezalandırması gerekli. Volkan, kişiliğini ve oyunculuğunu her zaman takdir ettiğim ve sevdiğim bir oyuncu olsa da; bu yaşananlar karşısında bende dahil herkesin tutumu fazlasıyla katı ve net olmak zorundadır. Gelelim maça... Fenerbahçe oyunun hakimi olan taraftı ve sezona hazır bir görüntü çizdi. Galatasaray ise başta forvet olmak üzere en az 2 transfer yapmalı, eğer şampiyonluğa oynamak istiyorsa...

2014-2015 Snooker Takvimi...


Date
NameNumTypeVenueCityCountry
24-28 May 2014Wuxi Classic QualifiersQualifyingThe Capital VenueGloucesterEngland
30 May - 3 Jun 2014Australian Open QualifiersQualifyingThe Capital VenueGloucesterEngland
17-21 Jun 2014Asian Tour 1141Players Tour ChampionshipYixing Sports CentreYixingChina
23-29 Jun 2014Sports Lottery Cup Wuxi Classic132RankingWuxi City Sports Park StadiumWuxiChina
30 Jun - 6 Jul 2014Australian Open130RankingBendigo StadiumBendigoAustralia
7-10 Aug 2014Euro Tour 1187Players Tour ChampionshipArena RigaRigaLatvia
12-15 Aug 2014Bank of Communications OTO Shanghai Masters QualifiersQualifyingBarnsley MetrodomeBarnsleyEngland
20-24 Aug 2014Euro Tour 2220Players Tour ChampionshipStadthalleFürthGermany
1-6 Sep 2014SangSom 6 Red World Championship48InvitationalMontien Riverside HotelBangkokThailand
8-14 Sep 2014Bank of Communications OTO Shanghai Masters136RankingShanghai Grand StageShanghaiChina
18-21 Sep 2014Indian Open QualifiersQualifyingBarnsley MetrodomeBarnsleyEngland
22-25 Sep 2014International Championship QualifiersQualifyingBarnsley MetrodomeBarnsleyEngland
2-5 Oct 2014Euro Tour 3Players Tour ChampionshipUniversiada HallSofiaBulgaria
13-17 Oct 2014Indian OpenRankingGrand HyattMumbaiIndia
20-24 Oct 2014Asian Tour 2Players Tour Championship
26 Oct - 2 Nov 2014International ChampionshipRankingChengdu Eastern Music ParkChengduChina
3-9 Nov 2014Champion of ChampionsInvitationalRicoh ArenaCoventryEngland
20-23 Nov 2014Euro Tour 4Players Tour ChampionshipRWE-SporthalleMülheimGermany
25 Nov - 7 Dec 2014UK ChampionshipRankingBarbican CentreYorkEngland
11-14 Dec 2014Euro Tour 5Players Tour Championship
17-19 Dec 2014German Masters QualifiersQualifyingWiganEngland
20-22 Dec 2014World Open QualifiersQualifyingWiganEngland
5-8 Jan 2015Championship League - optionInvitationalCrondon Park Golf ClubStockEngland
11-18 Jan 2015MastersInvitationalAlexandra PalaceLondonEngland
19-22 Jan 2015Championship League - optionInvitationalCrondon Park Golf ClubStockEngland
20-24 Jan 2015Asian Tour 3Players Tour Championship
26 Jan - 1 Feb 2015World OpenRanking
4-8 Feb 2015German MastersRankingTempodromBerlinGermany
9-12 Feb 2015Championship League - optionInvitationalCrondon Park Golf ClubStockEngland
12-15 Feb 2015China Open QualifiersQualifyingBarnsley MetrodomeBarnsleyEngland
16-22 Feb 2015Welsh OpenRankingMotorpoint ArenaCardiffWales
23-26 Feb 2015Championship League - optionInvitationalCrondon Park Golf ClubStockEngland
26 Feb - 1 Mar 2015Euro Tour 6Players Tour ChampionshipGdynia Sports ArenaGdyniaPoland
2-3 Mar 2015888casino.com World SeniorsInvitationalTower CircusBlackpoolEngland
4-6 Mar 2015Shoot-OutInvitationalTower CircusBlackpoolEngland
9-12 Mar 2015Championship League - option (final)InvitationalCrondon Park Golf ClubStockEngland
16-22 Mar 2015World Grand PrixInvitationalVenue CymruLlandudnoWales
24-28 Mar 2015PTC FinalsRankingThailand
30 Mar - 5 Apr 2015China OpenRankingBeijing University Students GymnasiumBeijingChina
8-15 Apr 2015World Championship QualifiersQualifyingPonds Forge International Sports CentreSheffieldEngland
18 Apr - 4 May 2015World ChampionshipRankingCrucible TheatreSheffieldEngland
19 Ağustos 2014 Salı

Tur Emirates'e Kaldı... (Beşiktaş:0 - Arsenal:0)

   Arsenal'de sakatlığı nedeniyle forma giyemeyen Gibbs'in yerine sol bekte Monreal görev aldı. Beşiktaş'da ise Atiba sakatlığı nedeniyle oynayamadı ve sağ bekte İsmail forma şansı buldu.
   Maça bir çokların aksine beklediğim gibi başlandı. Daha 5. saniyede Ba; santradan çektiği şutla maçın nasıl ilerleyeceğini adeta bizlere gösterdi ki bu vuruşta Szczesny ekstra bir kurtarışla gole izin vermedi. Maça etkili başlayan Beşiktaş oyunun tek hakimiydi. Ba ve Mustafa hücumda oldukça etkili oldu. Takımda eksikliği hissedilen 10 numara pozisyonunu da aralarında paylaştılar ve takımı hücuma oturttular. Açıkçası bu bölgede Oğuzhan'ın etkisiz ve silik oyunundan söz etmekte fayda var. Kaybedilen toplarda ise kara kartalın yine yüksek bir baskısı vardı. Presle top kazanıldığında ise Ba; kariyerinde yüzlerce kez yaptığı gol vuruşunu maalesef yapamadı. Bütün bu oyunun akışında Arsenal'in yaptığı tek şey ise kendi yarı alanında beklemek ve hızlı oyuncularıyla kontra atak şansı yakalamaktı. Ancak her top Sanchez'e oynandı, sanki takımın tek hücum gücü oymuş gibi... Ama bunda da biraz haklı olabilirler zira forvet hattında Giroud oynadı ve bütün Beşiktaş'ı destekleyen izleyicilere "Allahtan Giroud var" dedirtti. Cazorla, Ramsey ve Wilshere üçlüsü ise; stoperlerine yapılan baskıyı azaltmak ve onlara yardımcı olabilmek için sık sık savunmaya top almaya geldiler. Bu nedenle hücum hattında hiç etkili olamadılar. 2. yarının başında Olcay'ın kaçırdığı gol "yok artık" dedirtti doğrusu. 60. dakikadan sonra haklı olarak Beşiktaş'ın temposu düşmeye başladı. Bu noktada Bilic akıllı hareket etti ve hücum silahlarını değiştirdi. Gökhan ve Frei girdikten sonra gol arayışları devam etse de; maçın son dakikalarında çok net bir gol pozisyonu bulan taraf Arsenal oldu. Chamberlain'in şutu direkte patladı ve Tolga'nın sırtına çarparak oluşabilecek başka bir tehlikeye maal vermedi. Maçın golsüz eşitlikle tamamlanması oyunun hakkı değildi. Avrupa'nın büyük kulüpleri oyunda bu kadar üstün oldukları bir maçta skor üstünlüğünüde yakaladıkları için büyükler. Bunun dışında maç öncesinde golsüz beraberlik herkesin kabul edebileceği bir skordu. Yani bardağa dolu tarafından bakmakta fayda var ancak bir kaç eksiğinde acilen düzeltilmesi gerekiyor. İsmail bugün sağ bekte kendisine şans buldu. Savunmada çok aksamadı ama hücumda ters ayaklı olmanın kurbanı oldu. Değerlendirebileceği bir çok pozisyonda ya topu sağ ayağıyla kontrol edemedi ya da sağ ayağıyla etkisiz ortalar yapmak zorunda kaldı. Bana göre düşünülen 10 numara transferinden önce zayıflığını adeta "bağıran" sağ bek bölgesine bir transfer şart. Bunların hepsi bir yana Beşiktaşlılar mutlu ve umutlu olmalı. Bununda en büyük nedeni deplasmanda bulunacak 1 golün bile takıma avantaj sağlayacak olması ve en önemlisi ise geçen sezon takımın en iyi oyuncusu seçilen, hücumda en etkili isimlerinden biri olan Ramsey'nin 2. sarı karttan gördüğü kırmızı kart nedeniyle rövanş maçında oynayamayacak olması...
17 Ağustos 2014 Pazar

Lanet Sürüyor, Kazanan Yine Manchester City... ( Newcastle:0- Manchester City:2 )

   Her sene olduğu gibi yine Manchester City yüksek bonservis bedelleriyle bir çok oyuncu kadrosuna kattı. Porto'dan Mangala ve Fernando, Arsenal'den Sagna ve 6 ay kiralık olarak Lampard... İlk 11'de ise sadece Fernando vardı. Newcastle'da her sene olduğu gibi kadrosunda yine büyük bir değişikliğe gitti. Cabella, Riviere, Janmaat, Colback ve Siem De Jong... De Jong dışındaki bütün bu isimler ilk 11'de kendilerine şans buldu. Man.C.'de Javi Garcia dışında ayrılan oyuncu bulunmazken; Newcastle'da Debushy, Ben Arfa gibi isimler takımdan ayrıldı. Kuşkusuz bu isimlerin en önemlisi Debushy...
   Maç oldukça yüksek bir mücadeleye sahne oldu. Her iki tarafta fazlasıyla top kaybı yaşadı. Sert ve "kemik sesleri" duyulan mücadelede kilidi açan adam Dzeko oldu. Arkasında 2 stoper varken müthiş bir topuk pasıyla topu Silva'ya verdi ve İspanyol oyuncu bu ikramı geri çevirmedi. İlk yarı fazla pozisyon izlemesekte; oyun üstünlüğü Man.C.'deydi.
   2. yarıya ise ev sahibi hızlı başladı. Cabella'nın önderliğinde gelişen hücumlar, Riviere ve Gouffran'ın etkisiz oyunu nedeniyle sonuçlanmadı. Newcastle'da her top Cabella'da toplandı ve o da ilk maçında adından çokça söz ettireceğini herkese gösterdi. Konuk ekipte ise Dzeko geçen sezon bıraktığı yerden devam etti. Kendisine gelen her topu olumlu kullandı. İlerde top tuttu ve takımını hücuma yerleştirdi. 2. yarının tek hakimi Newcastle olmasına rağmen; Man.C.'nin etkili ayakları her an her şeyi yapabilecek kapasitedeydi. 90+1. dakikada ev sahibi Sissoko'nun ayağından çok net bir pozisyondan yararlanamadı ve bunun dönüşünde 90+2. dakikada futbolun altın kuralı işledi; "atamayana atarlar"... 85. dakikada oyuna girmiş olan Agüero; süratini konuşturdu ve takımını rahatlatan golü attı. 2-0 kazanan Man.C.'de şampiyonluk yolundaki rakipleri gibi oldukça zorlandı. Pellegrini'nin elinde 3 tane 11 yaratacak kadar oyuncu bulunuyor ve bunlara doğru zamanda, doğru yerde formayı vermeli. Rolleri adaletli dağıtamazsa; şampiyonluğun en büyük favorisi olan takımının kontrolünü kaybedebilir. Ayrıca bu sezon hedeflerden birininde şampiyonlar ligi olduğunu düşünürsek; Pellegrini'ye bol şans dilemekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Newcastle ise yenilmesine rağmen oynadığı futbolla umut verdi. Kulüp başkanı Derek Llambias bile yenilgiye rağmen yüzünde tebessümle maçtan ayrıldı. Özellikle yeni transfer Cabella'nın önderliğinde bu takım orta sıraların üstünü yani avrupa ligi potasını zorlayabilir. Tabi Alan Pardew kendine hakim olursa...

Liverpool Evinde Sallandı, Düşmedi... ( Liverpool:2- Southampton:1 )

   Geçen sezonun en renkli iki takımı Liverpool ve Southampton, Anfield'da karşı karşıya geldi. Her iki takımında kadrosuna kattığı flaş isimler ve kaybettiği önemli güçler vardı. Liverpool rakibinden Lallana, Lambert, Lovren'i aldı ve bunun yanında Markovic, Moreno ve Emre Can transferleride yapıldı. Ama kuşkusuz takım Suarez'in eksikliğini fazlasıyla hissedecektir ki bu maçtada eksikliği fazlasıyla hissedildi. Southampton ise yeni antrenörü Koeman ile sezona başladı. Pelle, Tadic, Bertrand, Forster gibi oyuncularla, kaybettikleri oyuncuların yerini fazlasıyla doldurdular.
   Maç fazlasıyla durağan başladı. Liverpool geçen sezon olduğu gibi savunma arkası toplarla gol aradı. Sturridge ve Sterling takımın öne çıkan isimleri oldu. Özellikle Sterling, geçen sezona oranla daha tecrübeli ve güçlü görüntüsüyle dikkat çekti. Henderson'ın top çalması ve nefis ara pası sonucunda da golü bulan isim yine oydu. Golden sonra konuk ekip uyandı. Topa daha fazla sahip olan Southampton, bunu skora çeviremedi. Bununda en önemli nedeni Mignolet'nin başarılı kurtarışlarıydı.
   2. yarı konuk takım önde presle başladı. Zaten zaafları olan Liverpool savunması bu kısımlarda fazla top kaybı yaşadı ve golü kalelerinde görmeleri gecikmedi. Tadic'in olağanüstü topuk pasına hareketlenen Clyne füze gibi bir şut çıkardı ve skoru eşitledi. Bu golden sonrada konuk ekibin baskısı devam etti. Özellikle oyunda bulunduğu süre içerisinde Tadic; Liverpool'un sağ kanadını adeta parçaladı. Bununda en büyük nedeni sağ bekte tecrübesiz ve yeterliliği tartışılır Manquillo'nun oynuyor olmasıydı. Savunmasının kötü oluşu kadar, hücumda da etkisiz oluşu bir daha formayı almasını güçleştirebilir. Tadic oyundan çıktıktan sonra ise bu rolü Ward aldı. 19 yaşındaki genç oyuncu takımın hücum organizasyonlarının başındaki isimdi. Şut çekti, etkili paslar attı hatta maç başından beri etkisiz olan Pelle'yi oyunun içine dahil etti. Pelle'nin indirdiği toplarla pozisyonlar yakalanmasına rağmen Mignolet, başarılı perfromansıyla takımını ayakta tuttu. Ev sahibinde Lambert'in oyuna girmesinden sonra ise hücumun hikayesi bir anda değişti. Sürekli ara top düşünen oyuncular, çoğunluğu sağ taraftan olmak üzere orta yapmaya başladılar. Bunlardan birinin sonucunda oluşan karambolde ise Sturridge golü buldu. Maçı bu golle 2-1 kazanan Liverpool skor dışında memnun olunacak pek bir bulamayabilir. Ancak Southampton'da Koeman takımının bu oyunu devam ettirmesi ve bunu skora çevirmesi adına çalışmaya devam edecektir...
16 Ağustos 2014 Cumartesi

Topçular Son Nefeste... ( Arsenal:2 - Crystal Palace:1 )

   Kuşkusuz ligin en çok merak edilen takımlarından biri Arsenal evinde geçen sezonun flaş takımı Crystal Palace'ı konuk etti. Arsenal sezon başlamadan önce Community Shield'ı finalde Man.C.'yi 3-0 yenerek kazanmıştı. Dünyada sezonun en flaş 2-3 transferinden birini Sanchez'i alarak yapan topçular, sağ bek bölgesinede bana göre dünyada en iyi kademe anlayışına sahip ve en mücadeleci savunmacılardan biri olan Debuchy'i aldı. Bunun dışında geçen sezon Olimpiakos'da kiralık forma giyen ve burda parlayan, Dünya Kupası'nda da performansını devam ettiren Joel Campbell'da takıma geri döndü. Crystal Palace ise sezona adeta şokla başladı. Henüz 2 gün önce geçen sezon yılın antrenörü seçilen Tony Pulis, istediği transferlerin yapılmadığını öne sürerek istifa etti. Şu anda ise takımın başında geçici menajer Keith Millen bulunuyor. Ancak Pulis'in iddia ettiği gibi takıma transfer yapılmamış olması gibi bir durum söz konusu değil. Zira ligin en tecrübeli stoperlerinden Hangeland, Liverpool'dan Kelly, Cardiff'den Campbell transfer edildi. Puncheon ve Chamakh gibi yetenekli oyuncularda takımda tutuldu.
   Maça beklendiği gibi Arsenal'in baskısıyla başlandı. Arsene Wenger'in bu maçta forvet tercihini Sanogo'dan yana kullanması da oldukça şaşırttı bizleri. Ortalama rakibinin 4 katı kadar topla oynasada topçular gol yollarında etkili olamadı. Bununda başlıca nedeni hücumda organize olunamamasıydı. Bir de Sanchez'in topu fazla ayağında tutması ve sonucunda kaybetmesiydi. Barcelona'da oynarken böyle işlere kalkışmayan Alexis Sanchez; nasıl oluyorda Barcelona'yla aynı oyun stilinde olan (ayağa kısa pas) bir takımda bunları yapabiliyor? Taraftarı etkilemek, kendini takımdakilerden üstün görmek... Ne derseniz diyin Wenger onu uyaracaktır. Crystal Palace ise topun arkasına müthiş geçti. Gol yemedikleri her dakika savunma dirençleri daha da arttı. 35. dakikada ise tabiri caizse Arsenal'in "belalısı" Hangeland, savunmadaki adam paylaşımında yaşanan hatayı çok iyi değerlendirdi ve kafayla golü buldu. 45+1. dakikada ise bu golün adeta bir "rövanşı" vardı. Sanchez'in kullandığı duran topta Koscielny çok şık yükseldi ve takımının soyunma odasına beraberlikle gitmesini sağladı.
   2. yarıda da değişen tek şey sahadaki oyuncuların isimleriydi. Zira Wenger 3 oyuncu değişikliği hakkınıda hücum oyuncularından yana kullandı ancak sahadaki üretkensizliği aşamadı. Crystal Palace ise iyice savunmaya dayanmıştı. Oyunu fazlasıyla çirkinleştirselerde (oyun güzelliği bağlamında); çok iyi mücadele ettiler. Hatta forvet hattında oynayan Chamakh, defansif orta saha oyuncusu gibi kendi ceza alanından toplar çıkardı. 90. dakikada Crystal Palace'da Puncheon 2. sarı karttan kırmızı kartla oyundan ihraç edildi. Herkes bunun kalan dakikalara yansımayacağını düşünürken; duran topta yaşanan karambolde en son vuruşu yapan Ramsey, topçuları galibiyete taşıdı. Geçen sezon takımın en iyi oyuncusu olan ve taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanan Ramsey; bu sezonada iyi bir giriş yapmış oldu.
   Aynı zamanda temsilcimiz Beşiktaş'ın şampiyonlar ligi ön elemesindeki rakibi olan Arsenal'in bu maçtaki kötü performansı kimseyi aldatmasın. Zira çok kötü bu oyuna rağmen bariz görünen tek zayıf noktası duran toplar. Adam eşleşmesinde sıkıntı yaşarlarsa Beşiktaş golü bulabilir. Ancak Sanchez, Ramsey, Cazorla, Wilshere... ve daha nicelerini kademeli savunmak gerekiyor. Bu oyuncular çalım yeteneklerinin yanında çok iyi pasörler ve şutörler. Üstelik içerde Giroud ya da Campbell gibi havadan ve yerden bitirici oyuncular olduğunu düşünürsek fazlasıyla dikkatli olmak gerekiyor. Maç esnasında da spiker arkadaşlar bahsetti. Community Shield'da kaleyi bulan 4 şutlarının 3'ü gol oldu. Yani her ne kadar organizasyonda sıkıntı yaşasalar da; kaleyi gördükleri sürece her an her şey olabilir, DİKKAT...

3 Maç Aradan Sonra Tottenham... ( WestHam United:0-Tottenham:1 )

   Premier Lig'in ilk haftasında merakla beklenen takımlardan biri olan WestHam United ve yeni antrenörü Pochettino ile şampiyonlar ligi potasını zorlamak isteyen Tottenham karşı karşıya geldi. WestHam'da kuşkusuz merak konusu yeni transferlerin forma giyip giymeyeceğiydi. Kouyate ve Cresswell ilk 11'de yer alırken; E.Valencia ve Zarate yedek kulübesindeydi. Tottenham'da ise Sporting Lizbon'dan gelen yeni transfer Dier ilk 11'de şans buldu. Maça hızlı başlayan takım taraftarlarınında desteğiyle WestHam oldu. Özellikle Kouyate, Cole ve Nolan gol yollarında etkili olmaya çalıştı. Adeta maçı "tek kale" oynayan WestHam'ın bu performansının bir diğer nedeni de Tottenham'ın zayıf savunmasıydı. Sağ bekte Naughton ve sol bekte Rose'un çok adam kaçırması ve kolay çalım yemesi, stoperler Kaboul ve Dier'in fazlasıyla kafa topu vermesi ve aldıkları topları da sektirmesi... WestHam'ın müthiş baskısı 29. dakikada  kazanılan penaltıyla sonuçlandı. Naughton elle oynama gerekçesiyle kırmızı kartla oyundan atıldı ve kullanılan penaltıyı Noble dışarı attı. Kırmızı karttan sonra orta sahada oynayan Capoue stopere, stoper oynayan Dier ise sağ beke geçerek takım; Pochettino'nun istediği 4-4-1 sistemine oturmuş oldu. Penaltıdan sonra bir kaç hücum girişiminde daha bulunan ev sahibinin moral kaybı rahatlıkla farkedilebiliyordu.
   2. yarı ise Tottenham'ın oyuncu değişiklikleriyle başladı. Lamela geçen sezon olduğu gibi yine kayıp bir performansla oyundan çıktı. Yerine oyuna dahil olan Townsend takıma fazlasıyla hareketlilik kazandırdı. 62. dakikada ise WestHam stoperi Collins'in 2. sarı karttan oyundan atılması sonucu oyuncu sayıları eşitlendi ve oyun üstünlüğü konuk ekibe geçti. Özellikle stoperde Capoue'nun dirençli oyunu, hücumda Townsend'in aldığı her topta kaleyi düşünmesi ve orta sahada Eriksen'in aklı Tottenham'a geçte olsa golü getirdi. 90+3. dakikada sonradan oyuna giren isimlerden Kane'in ara pasında kaleciyi geçerek golü yapan Dier takımına 3 puanı kazandırdı. Westham ise son dakikada yenilen golün hayal kırıklığıyla sahayı boynu bükük terketti. Fazlasıyla gol pozisyonu ya da gol izlememiş olsakta; mücadele gücü fazlasıyla yeterli bu maç kendisini; sıkmadan izlettirmiş oldu...

Old Trafford'da Kırmızı Şeytanlar Kayıp... ( Manchester United:1- Swansea:2 )

   Premier Lig'in açılış maçında Man U. kadrosu ve dizilişi alışılmışın oldukça dışındaydı. Van Gaal, Hollanda milli takımında oynattığı sistemin aynısını hayata geçirmişti. Kadroda yer alan sürpriz isimler ise; sağ kanatta oynayan Lingard ve 3'lü savunmanın solunda oynayan Blackett oldu. Pahalı bonservis bedeliyle dikkat çeken yeni transfer Herrera'da yine ilk 11'de yer alan isimlerdendi. Swansea ise fazlasıyla eksik bir kadroyla sahadaydı. Geçen sezonların yıldızları; Michu, Jo De Guzman ve Vorm takımdan ayrıldı ve Britton'da sakatlığı sebebiyle kadroda yer alamadı. Swansea antrenörü Gary Monk ise ilk kez takımının başında yeni bir sezona başladı. Hatırlayacağınız üzere geçen sene takımı sezonun 2. devresinde devralmıştı. Bunların dışında 2 önemli transfer yapıldı. Ülkemizde hemen her sene adı 3 büyüklerle anılan Lyon'lu forvet Gomis, eski oyuncuları Sigurdsson, bu Dünya Kupası'nda yıldızı parlayan Ekvador milli takımının önemli oyuncularından Montero ve 8 yıl Arsenal forması giymiş kaleci Fabianski... Maç ilk golün geldiği 28. dakikaya kadar Premier Lig standartlarının altında bir tempoda ilerledi. Takımın yetenekli orta saha oyuncusu ve aynı zamanda yeni transferlerinden olan KI; ceza sahası dışından düzgün vurdu ve golü buldu. Golden sonra kırmızı şeytanlar ara sıra tempoyu yükseltseler de; net pozisyon bulamadı. Swansea topun arkasına iyi geçti, kontra atak fırsatlarını değerlendirmeye çalıştı ve rakibe "kartlık" müdahaleler yapmaktan kaçınmadı.
   2. yarı ise Van Gaal takımını 4'lü savunmaya yerleştirdi. Sol bekte ise Young'ın oynuyor olması oldukça ilginçti. Lingard sakatlandıktan sonra oyuna giren Januzaj ise takımın en etkili oyuncusuydu. Çok kolay adam eksilten ve ceza alanına girip tehlike yaratan Belçikalı, son hamlelerde eksik kaldı ya da yanlış kararlar verdi. Maçın başından beri fazlasıyla duran top kullanan Man U. ; sonunda aradığı golü buldu. Jones'dan seken topu Rooney şık bir vuruşla tamamladı ve takımını beraberliğe taşıdı. 2. yarıda daha etkili oynayan ve rakibine top bile göstermeyen kırmızı şeytanlar; savunmada giden oyuncularının yokluğunu fazlasıyla aradı. Zira 72. dakikada Bony'nin serbest vuruşu hızlı kullanması sonucu gelişen atakta golü yapan isim Sigurdsson oldu. Bu golde yapılan hatalara orta sahadan mı, savunmadan mı, yoksa kaleciden mi başlamalı? Ferdinand, Vidic ve Evra'nın takımdan ayrılması savunmayı fazlasıyla kötü yönde etkilemiş. Bu oyuncuların yaşları ilerlemesine rağmen; yüksek tecrübeleri ve kaliteli futbolcu özellikleri vardı. Maçı 2-1 kaybeden Man U. , geçen sene olduğu gibi bu senede Old Trafford'da ki kötü performansını sürdürdü. Maç boyunca yakaldığı tek etkili pozisyonun Rooney'nin kullandığı freekick olması fazlasıyla düşündürücü. Ancak Van Gaal büyük tecrübesiyle ve takıma katılacak olan eksik oyuncularıyla birlikte (Van Persie, Wellbeck, Carrick, Valencia) çıkışa geçecektir. Swansea ise kaybedeceği hiç bir şey olmadan çıktığı maçta yeni sezon için cesaret ve umut topladı...
12 Ağustos 2014 Salı

Avrupa Süper Kupası Real Madrid'in... ( Real Madrid:2- Sevilla:0 )

   Maçın başlama vuruşundan önce en büyük merak konusu Real Madrid'in yeni transferlerinin forma giyip giymeyeceğiydi. Dünya Kupası'nın yıldızı James ve Alman panzeri Kroos ilk 11 başladı mücadeleye. Kaleci K.Navas ise yedek kulübesinde kendisine yer buldu. Bu maçta bende dahil olmak üzere bir çoklar Navas'ı kalede görmeyi beklemiyordu ancak sezon başladığında ilk kaleci tercihi olması muhtemel. James ise yine bir Porto ürünü. Yani çürük çıkma ihtimali oldukça düşük ve bu da bize Dünya Kupası performansının tesadüf ve ya şans olmadığını gösteriyor. Zaten birazcık futbolla ilgilenen herkes onun kalitesinden ve yapabileceklerinden haberdar. Toni Kroos ise dünyanın en iyi orta saha oyuncularından biri olmakla birlikte; en formda olanlarından da biri... Buna karşıt Sevilla ise kadro kurmakta epey zorlanmış gibiydi. Zira Parejo, Perotti ve en önemlisi takımın bel kemiği olan Rakitic'in takımdan ayrılmış olması ve yerlerine transfer yapılmaması, daha doğrusu yerlerini doldurabilecek kalitede transfer yapılmaması da bunun en önemli nedeniydi. Bu sene Sevilla'nın transfer politikası oldukça yanlış. Geçen senenin Avrupa Ligi şampiyonu takım; en önemli oyuncularını bir bir sattı ancak yerlerine genç ve tecrübesiz oyuncular almakla yetindi. Yapılan 6 transferde Sevilla'da ilk 11 için yazacağınız cinsten değil. Gelecek için ve yedek kulübeniz için transfer politikası önemlidir ancak sahaya çıkacak takım için daha da önemli... Özellikle de satılan oyunculardan sonra kasaya giren paralarla transfer yapılmamış olması yönetimin mazeretlerini azaltır cinsten. Yıllardır taraftarlarını ve bütün avrupa'yı büyük başarılara ve kadrosunda bulunan yıldız oyunculara alıştıran Sevilla'nın bu seneki performansına maalesef umutla bakamıyorum. Maçı değerlendirmeden önce bu bilgileri paylaşmamın nedeni; maçın bu veriler ışığında ilerlemiş olması. Real Madrid topa sahip olan ve gol arayan takım; Sevilla ise kaptığı toplarla hızlı hücuma çıkmaya çalışan ama başarılı olamayan takım. Real Madrid, hem bireysel hem de takım olarak bariz üstün olan taraf; Sevilla ise bireysel kaliteden yoksun olmasının yanısıra, yanındakine pas atamayacak kadar takım oyunundan uzak... Oyunda Madrid'in bu kadar üstün olmasının nedeni kendi oyunu ve kalitesi kadar; Sevilla'nın hiç bir tehdit oluşturamamasıydı. Çünkü Sevilla'nın bireysel çapta takım kalitesi oldukça kötü. Futbolu elbette sadece fazla para ve çok büyük isimler oynamaz ancak futbolu az para ve isimsiz futbolcular da oynamaz, tabi eğer böyle büyük bir sahnedeyseniz... Maçın Galler/Cardiff'de oynanıyor olmasından mıdır bilinmez; Bale inanılmaz başladı ve inanılmaz bitirdi. Doğduğu ve futbola başladığı şehirde adeta gövde gösterisi yaptı. Özellikle Ronaldo'nun attığı ilk golde yaptığı orta gerçekten derslikti. Yeni transferlerden Kroos, kısa ve uzun paslarda iyi bir yüzde yakaladı. Bununla da kalmadı, rakibi orta sahada ilk karşılayan oyunculardan biri oldu. Yanında görev alan Modric ise tek kelimeyle müthişti. Sürekli oyunun içindeydi ve hücumlar onunla başladı. İşin savunma tarafında da oldukça başarılıydı ki bunu da top kapma istatistiklerine bakarak rahatça anlayabilirsiniz. James ise çok top kaybetti, oyun içinde etkisiz kaldı hatta takımın gol yemesine bile neden olabilecek bir pozisyonun içinde yer aldı. Fiziksel olarak hazır bir görüntü vermedi ancak takımla çalışmaları ilerledikçe daha iyiye gidecektir. Sevilla'da ise dişe dokunur 2 bireysel performans izledik. Vitolo ve yeni transfer Suarez tabiri caizse kıpır kıpırdı. Az sayıdaki hücum girişimlerinin hepsinde en az birisi vardı. Ama bu onlara yetmedi. Maçı 2-0 kazanan Real Madrid; Avrupa Süper Kupası'nı 2. kez müzesine götürmüş oldu.
13 Temmuz 2014 Pazar

2014 Dünya Kupası Şampiyonu ALMANYA... ( Almanya:1- Arjantin:0 )

   Büyük finale Almanya şanssızlıkla başladı. Khedira'nın ısınırken sakatlanması sonucunda genç oyuncu Kramer forma şansı buldu. Arjantin'de ise Di Maria sakatlığı nedeniyle forma giyemedi. Maça beklendiği gibi Almanya'nın oyun üstünlüğüyle başlandı. Topa sahip olan Almanya karşısında Arjantin; top kayıplarını değerlendirerek Messi önderliğinde kontra atak denemeleri yaptı. %60-65 civarlarında topla oynayan, oyun üstünlüğünü elinde bulunduran Almanya olsa da; daha net pozisyonları yakalayan Arjantin oldu. Özellikle Higuain ve Messi'nin kaçırdığı goller akılda kaldı.
   2. yarı ise ilk yarının tam tersi şekilde başladı. Arjantin ilerde baskı yaptı ve kaptığı toplarda hemen hücuma kalktı. Özellikle 57. dakikadaki pozisyon tartışmalara neden oldu. Alman Neuer hatalı çıktı ve Higuain'e çarptı. Hakem Arjantin lehine penaltı vermesi gerekirken; Almanya lehine faul çaldı. Bu pozisyondan sonra maç iyiden iyiye sertleşti ve pozisyon sıkıntısı yaşanmaya başlandı. Bunun sonucunda maçın normal süresi golsüz eşitlikle sonuçlandı.
   Uzatmalar Almanya'nın müthiş pozisyonlarıyla başladı. Schürle ile bu pozisyonlar gole çevrilemedi ancak rakip Arjantin'de de gol yollarında sıkıntı yaşanıyordu. Zira Palacio'da net bir pozisyonda Neuer'in üzerinden aşırdı ancak kaleyi bulamadı. 2. uzatma devresi maçın geneline göre fazlasıyla durağandı. Maçın penaltılara gideceği düşünülürken; Schürle soldan müthiş bir koşu yaptı ve içeri orta çıkardı. Topu güzel kontrol eden Götze, iyi vurdu ve bu golle Almanlar kupanın bir kulbundan yakalamış oldu. Kalan dakikalarda Arjantinliler uzun topla gol aramaya çalıştı. Özellikle 120+3. dakikada tehlikeli bir bölgeden kazanılan serbest vuruşta Messi'nin orta açmak yerine kaleye vurması ve topu büyük farkla dışarı atması kabul edilebilir cinsten değildi. Maç bu pozisyonun ardından bitti ve Almanya yeni dönemindeki ilk; geniş dönemdeki 4. Dünya Kupası şampiyonluğunu kazandı.
   Bu şampiyonluğu fazlasıyla hak etti Almanlar. Asla yıldız bir oyuncuları olmadı; onların yıldız bir takımı oldu her zaman. Bu şampiyonluğun ardından söylenecek fazla bir şey yok, yürekten kutlamaktan başka... Arjantin ise bir çoklarına göre finale çıkması beklenen takımdı. Ben her ne kadar bunun sürpriz olduğunu düşünsemde... Hücumda sadece Messi'ye bağımlı; sürekli savunmayı düşünen oyun yapısı... O Messi'de finalde önemli pozisyonları değerlendiremedi ve 120+3. dakikada son şanslarını kullanılabilecek en kötü şeklide değerlendirdi. Burda alınmış 2.lik bile onlar açısından oldukça önemli. Zira Sabella gibi bir antrenörle ve çoğunun kalitesinden şüphe duyulan oyuncu kadrosuyla Arjantin ancak bu kadarını yapabilirdi ve yaptı...


   
12 Temmuz 2014 Cumartesi

Sert Bir "Formalite" Maçı, Dünya 3.sü Hollanda... ( Hollanda:3- Brezilya:0 )

   3.lük maçının amacını bir türlü anlayabilmiş değilim. Hiç bir iddaası kalmayan 2 takım; zoraki bir maç daha oynuyor. Oysaki Avrupa Şampiyonası'nda olduğu gibi her ikiside 3. ilan edilse... Zira buradaki saçmalık ciddiyetsiz bir oyun endişesi değil; sakatlık endişesi... Milli forma altında oyuncular "gazozuna" maç yapsa bile terinin son damlasına kadar mücadele ederler; ancak ya bunu yaparlarken sakatlanırlarsa... Bunun hesabını kim verecek? Bu teorim daha maçın başında gerçekleşti. Snejder ısınmalarda sakatlanarak oynamadı. Blind ise sahayı sedyeyle terketti. Kuyt'ın kafasında kanama oldu... 2 morali bozuk takımın oyununun daha sert geçmesi muhtemel ve bunun sonuçlarıda apaçık ortada...
   Maçın daha başında Robben savunma arkasına güzel bir koşu yaptı ama T.Silva onu çekti ve düşürdü. Ceza sahası dışında yaşanan pozisyona hakem; penaltı kararı verdi ve T.Silva'ya net gol pozisyonunu engellediği için kırmızı kart yerine sarı kart verdi. Van Persie penaltıyı gole çevirdi. Bu dakikadan sonrada portakallar; Robben'in savunma arkasına yaptığı koşuları kullandı. Brezilya'da ise bilinçsiz hücumlar vardı. Ve savunmada David Luiz'in hatası sonucu Blind attığı golle Hollanda'yı 2 farklı öne geçirdi. Bu pozisyonun başlangıcında ise yan hakem; net bir ofsaytı görmeyerek maça doğrudan etki etmiş oldu.
   2. yarıda ise Hollanda fazlasıyla insaflıydı. Geçen maç 7-1 gibi tarihi bir skorla hezimete uğrayan rakibinin üstüne fazla gitmedi. Brezilya cephesinde ise mücadele gücü oldukça düştü. Hollandalı stoper De Vrij bile tek pozisyonda 3-4 kişiyi çalımlayarak hücuma kalkabildi ki düşünün diğer yetenekli Hollanda hücumcularını... Maçın son dakikalarında ise portakallar adına Wijnaldum'un bulduğu gol yalnızca maçın skorunu değiştirdi. Maçı 3-0 kazanan Hollanda, tarihindeki ilk Dünya 3.'lüğünü elde etti ancak bunun Hollanda için büyük bir başarı olduğunu söylemek büyük hata olur. Bu tür büyük futbol ülkelerinin 3. olması hatta 3. olabilmek için maç oynamasının ne kadar saçma olduğunu yazımın başında ve şu anda yazmış olduğum nedenlerle gayet iyi açıkladığımı düşünüyorum.
   Hakem performansı ise turnuva genelinde olduğu gibi vasattı. Hollanda lehine verilen haksız penaltı kararı, aynı pozisyonda T.Silva'nın oyundan atılmaması, Hollanda'nın 2. golünde pozisyon başlangıcının ofsayt olması, Vlaar'ın ceza alanı içinde topa elle müdahalesi sonucunda Brezilya lehine penaltı çalınmaması ve her ne kadar fazlaca kart gösterilse de; bazı pozisyonlarda da net kartların atlanması... Bu tip skora doğrudan etki eden hatalar yaptı hakem ekibi...
   Brezilya, Almanya maçında aldığı ağır yenilginin etkisindeydi. Bu yenilgiyi bu kadar çabuk atlatması haklı olarak beklenemezdi ancak bir "onur" mücadelesi veremeyecek kadar da çaresiz ve umutsuzlardı. Hollanda ise maçı kontrolünde götürdü ve bulduğu 3 golle turnuvayı 3. tamamladı. Umuyorum ve bekliyorum ki yarın; "gerçek" bir hedefi olan 2 takımın kıran kırana mücadelesini izleyeceğiz. Ama daha fazla ümit ettiğim bir şey var ki; 3.lük maçının temelli olarak kaldırılması ve yarı finalde elenen 2 takımında haklı olarak 3. ilan edilmesi... Artık FİFA'nın "abuk sabuk" işlerle uğraşmaktan vazgeçip; futbolcu sağlığını daha fazla koruması ve takımların emeğine biraz daha saygı göstermesi gerekiyor. Blatter'e duyurulur...
9 Temmuz 2014 Çarşamba

Sıkıcı Maçta Arjantin Final Biletini Kaptı... ( Hollanda:2- Arjantin:4 )

   Kupa başından beri Brezilya'daki en soğuk havada buz gibi bir maç izledik. Adeta uyumamak için direndiğimiz bu maçta 90 dakika ve sonrasında uzatma devrelerindeki 30 dakika futbol adına pek bir şey göremedik. Düşük kalitede bir maç bile denemez; zira "düşük" bile olsa bu maçta bir kaliteden söz edilemez. Maçın başında her 2 takıma da "direk penaltılara geçilsin" denseydi; eminim ki 2 tarafta bunu düşünmeden kabul ederdi. Bu dipnotların ışığında sizlere maçta neler "gelişmediğini" anlatmaya çalışayım.
   İlk yarıda topun hakimi genellikle Arjantin oldu. Özellikle Lavezzi ve Perez'in etkili oyunu tangocuları rakip sahaya taşıdı. Ancak bu bölgede ya top kayıpları ya da boş paslaşmalar gerçekleşti. Hollanda ise alışılanın aksine topu rakibe verip savunmaya geçti ve kontra atak şansı bekledi. Her 2 takımda kontrollü oyunu ve savunma güvenliğini ön planda tuttuğundan; Hollanda beklediği kontra atak fırsatlarını yakalayamadı. Arjantin ise Hollanda'nın güçlü takım savunmasını geçme şansı bulamadı.
   2. yarı ise adeta ilk yarının kopyası gibiydi ancak farklı olan tek şey; topun hakimiyetinin Hollanda'ya geçmiş olmasıydı. Bu seferde Arjantin kontra atak aramaya başladı. Dün oynanan Brezilya-Almanya maçını bence fazla abartmışlar. Sahalarda ender rastlanacak bir sonuçtan kendilerine abartılı bir sonuç çıkartmışlar ve bunun sonucunda da her 2 takımda maçın bitmesi için top çevirdi ve "belki şans eseri bir gol bulurum" düşüncesiyle savunmaya çekildi. Maçta bazı bireysel performanslar ön plana çıktı. Lavezzi ve Perez oyundan çıkana kadar Arjantin'in hücum bölgesinde bir şeyler yapmaya çalışan tek oyuncularıydı. Mascherano ise maç boyunca Robben'i kitledi ve savunmada her topta kademedeydi. Hollanda cephesinde ise öne çıkan oyuncular Vlaar ve kaleci Cillessen oldu. Vlaar savunmada kaptığı toplar ve dağıttığı paslarla önemli rol üstlendi. Cillessen ise önemli bir kurtarış yapmamış olmasına rağmen; risk alarak attığı 2 çalım hariç kalesinde soğuk kanlı ve yaptığı işi bilen bir kaleci imajı verdi. Ben onun milli takımda bulunmasını ve ilk 11'de forma şansı bulmasını en çok eleştirenlerden biriydim ancak o beni bugün fazlasıyla utandırdı.
   Uzatmalarda Hollanda'nın hücum girişimleri vardı. Buna karşılık Arjantin'de önemli kontra atak fırsatları yakaladı ancak bu yazıda sürekli bahsettiğim gibi; "savunmalar oldukça etkiliydi."
   Penaltılara geçildiğinde ise merak konusu Hollanda kalecisi Cillessen'in performansıydı. Zira önceki turda penaltılardan hemen önce yerini Krul'a bırakmış ve maç sonrasında bu değişiklikten kendisine bahsedilmediğini açıklamıştı. Bu maçta ise Van Gaal bu değişikliğe gitmedi. Nedeni ise oyuncu değişikliği hakkı kalmamasıydı. Acaba 1 değişiklik hakkını saklayabilir miydi diye düşünmeden edemiyor insan... Penaltılarda da görmüş olduk ki; Van Gaal yine aynı değişikliği yapmalıymış. Çünkü Hollanda kanadında Vlaar ve Snejder'in penaltı atışlarını Arjantin kalecisi Romero çıkarırken; Cillessen ise kendisine atılan 4 penaltı atışında da gole engel olamadı. Bunun sonucunda da penaltıları 4-2 kazanarak finale adını yazdıran taraf Arjantin oldu. Tarihinde oynadığı hiçbir Dünya Kupası yarı final maçını kaybetmeyen Arjantin; bu başarısınıda devam ettirmiş oldu. Hollanda ise zaman zaman iyi işler çıkardığı kupaya yarı finalde veda atti. Bu genç kadronun (özellikle savunma hattı) ilk Dünya Kupası tecrübesinde bile bu başarıyı yakalaması bence büyük iş. Gelecek için ilk önemli adımlar burda atılmış oldu. Turnuva sonrasında görevi bırakacak Van Gaal'in yerine gelecek daha "total futbol" ağırlıklı bir antrenörle bu takım; önümüzdeki Avrupa Şampiyonası'da dahil olmak üzere oynanacak bütün finallerin en büyük adaylarından biri olur ve belki de senelerdir hakettiği ama bir türlü kazanamadığı Dünya Kupası'nı da kazanmayı başarabilir.
   Hakemimiz Cüneyt Çakır ise turnuvadaki en iyi yönetmlerden birisine imza attı. Yaptığı bazı hatalar dışında (bazı oyunculara kart göstermemekte ısrarcı olması, çoğu pozisyonu basit uyarılarla atladığından maçın iyiden iyiye sertleşmesi) gayet başarılıydı. Özellikle "avantaj" kuralını mükemmel uygulayan Çakır; bundan sonraki her önemli turnuvada da en üst düzeyde maç yönetebileceğini kanıtladı. Şu performansın yarısını bile Türkiye'de gösteremeyen Çakır; umarım Türkiye'deki şartları bahane etmeyi bırakır ve yeteneğini ligimizde de sergiler...
   Finalist Arjantin'in ise şampiyonluk şansı Messi'ye rağmen Almanya'dan düşük. Bunuda sadece dünkü Almanya'yı baz alarak söylemiyorum tabiki. Dünya'daki en başarılı turnuva takımı olan panzerleri yenmek için sadece Messi ya da sadece savunma yetmez. Hücumu çeşitlendirmeli ve savunmada sürekli dikkatli olmanız gerekli. Brezilya'nın aldığı farklı yenilgiyede gönderme yaparak "biz elensek bile asla böyle hezimete uğramayacağız" diyen Arjantinliler... Eğer yukarıda bahsettiğim "temel futbol" kavramlarını yerine getirmezseniz ve bugünkü gibi "uyku dolu" bir görüntü çizerseniz; çok emin olmayın, sonuç sizleri fazlasıyla üzebilir...
8 Temmuz 2014 Salı

Dev Fark... Panzerler Brezilyalılara Sambayı Zehir Etti... (Almanya:7- Brezilya:1)

   Bu maçtan sonra anlatılacak, yazılacak bir şey kaldı mı acaba? Bazı gözlemlerimi ve yapılan hataları elimden geldiğince paylaşacağım. Neymar'ın sakatlığı ve Thiago Silva'nın cezası nedeniyle maçta zor anlar yaşayacağını hatta eleneceğini tahmin ettik Brezilya'nın. Ancak ne kadar önemli olursa olsun 2 oyuncu eksikliği nedeniyle böyle bir skor ve böyle bir oyun meydana gelmez. Brezilya maça hareketli başlayınca bu eksiklerin onları hırslandırdığını düşündüm. Ancak oyun aynı yüksek tempoda devam edince Almanya'nın oyun üstünlüğünün geleceği de kaçınılmaz hale geldi. Çoğu Bayern Münih'de olmak üzere Avrupa'nın üst düzey takımlarında bulunan disiplinli, hızlı, teknik, zeki ve milli takımda başarıya aç bu oyuncularla Brezilya'nın "halı saha" takımının maçı... Elbette skorun bu kadar farklı olması şaşırtıcı ancak oyunun bu kadar farklı olması; işte şaşırtıcı olmayan nokta bu... Bernard, Fred, Maicon, Gustavo... Bu oyuncularla Almanya'ya karşı tempo yapmayı denediniz ve 18 dakikada 5 gol yediniz. Burda en büyük hata oyuncuların değil; tabiki teknik direktör Scolari'nin. Yarı finale gelene kadar iyi bir oyun sergilemediler. Buna rağmen alınan galibiyetler herkesin gözünü boyadı ama takımı en iyi tanıyan ve bilen Scolari nasıl bu hataya düştü? Sadece futbolda değil; hayatın her alanında kazandığınızda kendinizi eleştirebilmeniz, hatalarınızı bulmanız ve düzeltmeniz fazlasıyla önemlidir. Ama tecrübeli ve bu kupayı daha önceden kazanmış Scolari'nin kupa boyunca yaptığı tek şey; basın aracılığıyla hakemleri manipüle etmeye çalışmaktı. Brezilya taraftarının ise skor 7-0 iken bile yaptığı iş; Fred'in ayağına top geldiğinde onu yuhalamaktı. Hiç beğenmediğim ve fazlasıyla eleştirdiğim bir isim olsa da; yenen 7 golde Fred'in suçu muydu? Adamın futbolculuk kapasitesi bu kadar ve elinden geleni vermeye çalıştı. Asıl suçlu bu yetersiz adamı milli takım kadrosuna alan hatta ilk11'de oynatan Scolari değil midir? Brezilya'nın yarı finale gelmekle bile büyük iş yaptı. Bu kadroyla, bu oyunla ancak bu kadar olabilirdi. Ev sahibi olmanın avantajı da bir yere kadar sürdü ve Almanlar turnuva başından beri "çekirge gibi zıplayan" Brezilya'yı dağıttı. 
   Olaya bir de panzerlerin cephesinden bakalım. Ortada 7-1 gibi bir skor varsa; bu sadece Brezilya'nın başarısızlığı değil; aynı zamanda Almanya'nın da büyük başarısı olarakta görülmelidir. Turnuva başından beri Löw'ü bende dahil bir çok kişi oyuncu tercihleri sebebiyle eleştirdi. Biz Lahm'ın orta sahada oynuyor olmasının ne kadar yanlış olduğunu tartışırken; o takımdaki bu yanlışlıkları çözmekle meşguldü. İskeleti Bayern Münihli oyunculardan kurulu takım; pas alışverişleri, oyun disiplini ve turnuva takımı olmanın getirmiş olduğu büyük tecrübeyle Brezilya'ya futbolun gerçeklerini gösterdi. Sadece 18 dakikada bulduğu 5 golle maçı kopardı ve final maçına da kendisini gayet diri ve hazır tutmayı başardı. Finaldeki muhtemel rakipleri ise bu final maçına nasıl bir kafa yapısıyla çıkacak, merak konusu... Geçen sene tekrardan dillerde dolanmaya başlayan Gary Lineker'ın sözü "Futbol basit bir oyundur; 22 kişinin 90 dakika topu kovaladığı ve sonunda her zaman Almanların kazandığı bir oyundur." ; öyle görünüyorki bu Dünya Kupası'nda da gerçekleşecek...
   Maç hakkında ise konuşulacak pek bir şey yok. Zira maçı izleyen sizlerde neler olduğunu en az benim kadar iyi görüp değerlendirmişsinizdir...
5 Temmuz 2014 Cumartesi

Geç Oldu, Güç Oldu Ama Kazanan Hollanda Oldu... ( Hollanda:4- Kosta Rika:3 )

   Nefes kesici bu maçtan sonra ne yazacağıma, anlatmaya nereden başlayacağıma karar veremiyorum. Turnuvanın en güzel 2-3 maçından birini geride bıraktık ki bana göre bu kupadaki açık ara en iyi maçtı. Van Gaal maça Depay ile başladı. Sonradan oyuna girmesine alıştığımız genç oyuncunun yanında ise sakat De Jong'un yerine oynayan Wijnaldum vardı. Kosta Rika'da ise Duarte'nin cezasından dolayı oynayamıyor olması büyük eksiklikti. İlk yarıda etkili olan taraf Hollanda oldu. Sağ kanattan Kuyt, sol kanattan Memphis, ceza alanı çevresinden şutları ve paslarıyla Snejder ve dolanarak oynayan Robben'in yarattığı pozisyonlarla etkili olan portakallar; aradığı golü bulamadı ya da bir başka deyişle Kosta Rika kalecisi Navas izin vermedi. Kosta Rika'nın ise maçtaki önceliği gol yememekti. Öndeki 3 oyuncusu (Bolanos, Ruiz, Campbell) aralarında güzel paslaştı. Bazı duran top organizasyonları sonucu gol pozisyonları da yakalayan Kosta Rika; bunlardan eli boş döndü.
   2. yarı sanki oyun yine kaldığı yerden devam etti. Hollanda'nın Robben'le geliştirdiği hızlı ataklar, savunma arkasına Van Persie'ye atılan toplar... Kosta Rika ise ara sıra yetenekli oyuncularıyla gelip tehlike yaratmaya çalıştı. Özellikle Gamboa'nın sağ kanattan bindirmeleri oldukça etkili oldu. Bu yarıda sarı kartların sayısı hızla arttı çünkü Kosta Rikalılar rakibini ancak böyle durdurabildi, en azından yavaşlatabildi. 90+3. dakikada Hollanda'nın yakaladığı net pozisyonda ise olay artık Navas'dan çıkmış,meleklere taşınmıştı.  Her iki takımda gol bulamayınca maç uzatmalara taşındı.
   Maç boyunca fazlasıyla riskli ofsayt taktiğini ders niteliğinde uygulayan Kosta Rika; uzatmalarda da buna devam etti. Maç boyunca Hollanda'yı 11 kere ofsayta düşürmeyi başardılar. Özellikle uzatmaların 2. yarısında Hollanda rakibini sahasına iyice kapattı. Snejder'in topları direklerden döndü, kaleye giden şutları Navas tarafından çıkarıldı. Robben'in enerjisi maç boyunca bitmek bilmedi. Maçın penaltılara gitmesini istemeyen Hollanda; fişi uzatmalarda çekmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.
   Penaltılara gidildiğinde ise akıllardaki soru Hollanda'nın performansının ne olacağıydı. Zira portakallar tarihin en kötü penaltı atma yüzdelerinden birine sahipti. Uzatmaların son dakikasında Van Gaal kalecisi Cillessen'i çıkartıp yerine Krul'u almıştı ve bu değişikliğin turu geçmelerindeki en önemli faktör olacağını belki o bile tahmin etmemişti. Bana göre zaten bu tercihi turnuva başından beri değerlendirmeliydi. Van persie, Robben, Snejder ve Kuyt'ın attığı penaltıları gole çevirmesi tur için yetti çünkü kaleci Krul Ruiz ve Umana'nın penaltılarını kurtarmıştı. Böylelikle portakallar hem yarı final biletinin sahibi oldu hem de "penaltı lanetini" sonlandırmış oldu. Kosta Rika'nın ise küçük çaplı mücizesi burda sona ermiş oldu.
   Bu maç hakkında ve takımlar hakkında konuşulacak daha bir çok şey vardı sahada. Örneğin; Snejder'in zeka dolu oyunu, Robben'in tek başına atakları sürüklemesi, Kuyt'ın hiç sorgulamadan verilen her görevi yapması... Kosta Rika cephesinde ise ilk konuşulacak isim kaleci Navas. Bu sezon dünyanın belkide en formda kalecisi olarak buraya gelen Navas; takımı ne zaman ihtiyaç duysa sahne aldı ve takımının turları birer birer geçerek bu başarıyı yakalamasında en önemli rolü üstlendi. Ayrıca turnuva başından beri oynanan sıkı ve disiplinli oyun bu maçta da sahadaydı. Bunun nedenlerinden birini ben şöyle açıklıyorum. Senelerdir kuzey ülkelerinin takımlarının ne kadar disiplinli ve sert olduğundan konuşulur ve bu bilinen bir gerçektir. Kosta Rika'nın kadrosunda kuzey ülkelerinde oynayan tam 6 oyuncu olduğunu ve bunlardan 4'ünün bu turnuvada ilk 11'de forma şansı bulduğunu biliyor muydunuz? Bu disiplini ve sertliği dışında ilerdeki yaratıcı 3 oyuncusuylada pozisyon aradılar, buldular ancak değerlendiremediler. Ama bu turnuvaya adlarını kazımayı başardılar. Her biri performanslarının üstüne çıktı ve ruhlarını ortaya koydu. Bize bu zevki yaşattıkları için onlara teşekkür etmekten başka yapacak bir şey yok sanırım... Hollanda ise adeta "ecel" terleri döktü sahada. Bence oldukça iyi bir oyun oynadılar ancak buna rağmen elenebilirlerdi. Yakaladıkları pozisyonları gole çevirme oranlarını acilen yükseltmeliler. Tabi her zaman bu kadar şanssız olmayacaklarını ve karşılarında her zaman Navas gibi bir kaleci olmayacağınıda düşünürsek bunu kolaylıkla aşabilirler. Yarı finalde rakip Arjantin olacak ve bu genç savunmayla işlerini zor görüyorum. Ancak yediklerinden fazlasını atarak bu takım bir yerlere gelebilir gibi duruyor. Bunun sonucunda maçta az da olsa favori Arjantin denilebilir.
   Maçtaki hakem performansı ise tek kelimeyle rezaletti. Özbek hakem Kosta Rikalı Diaz'ı bir türlü oyundan atmadı. Uzatmalarda da Hollanda'dan Indı'yi. Bunun dışında da oyun içindeki basit durumlarda takdir hakkını hep Hollanda'dan yana kullandı. Bu hakem bu performansla çeyrek final yönettiyse; Cüneyt Çakır'ın suçu neydi...