18 Mart 2016 Cuma
Efes'ten Kritik Galibiyet (Anadolu Efes 80-76 Cedevita Zagreb)
14:07 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
O kadar kritik bir galibiyetti ki bu. Kaybetmemiz halinde gruptan çıkma şansımızın mucizelere kalacağı bir maçtı ama bunun önemini Efesli oyuncularda göremedim maalesef. Sanki sezonun en önemli maçını oynuyor gibi değilde; sıradan bir ilk tur grup maçı oynuyor gibiydiler. Hatta bu hissiyat tribünlere de fazlasıyla yansımıştı. Geçen hafta yaşadığımız hain terör saldırısının ardından insanların kalabalık yerlerden uzak kalma çabası ve her şehrimizin tehlikeye karşı tetikte olması da buna bir nedendi elbette ama bu kadar önemli bir maçta yinede daha fazla taraftar olabilirdi. Parkede iyi bir oyunda yoktu bizim adımıza. Yine son saniyeye kadar soğuk terler döktük. Maç boyunca da zaten iyi bir oyun oynamadık. Daha fazla uzatmadan maçta neler olduğunu kısaca hatırlayalım.
İlk periyotta Efes'in bu sene bizi alıştırdığı facia savunma yine parkedeydi. Özellikle hızlı hücumlarda adam bulamadık, geri koşamadık. Cedevita adına Gordic, belkide kariyerinin en iyi periyotunu oynadı attığı 13 sayıyla. Potamızda tam 28 sayı gördük. Top 16'nın en zayıf ve en kötü hücuma sahip takımından bu sayıyı yemek, hemde böylesine önemli bir maçta, açıklanabilir bir durum değil.
İkinci çeyrekte işler yoluna girmeye başladı. Savunma sertliğimiz oldukça arttı. Özellikle Birkan'ın oyun kuruculara yaptığı baskı, Cedevita'nın oyun kurmasını ve düzenli hücum etmesini zorlaştırdı. Hücumda ise istediğimiz tempoyu yakalayamadık. Konuk ekibin çokta sert olmayan savunmasına karşı sürekli bire bir üzeri zorlama şutlar, skorda öne geçmemizi engelledi. Yalnızca 8 sayı yediğimiz periyotta 14 sayı atabildik ve öne geçme şansımızı kullanamadık.
Maçın 2. yarısı genelinde hücumda rahat sayı bulmamızın önü, 3. periyotta açıldı. Cedevita'nın alan savunmasını adeta dağıttık. Koç Mrsic ise buna karşı takımının 'size'sini küçülttü. O kadar kısa bir 5 vardı ki sahada, boyalı alanı parçalayacağımızı düşündüm ancak Efes pota altını kullanacağına; dış atışları tercih etti. Bu 5'e karşı oynarken fiziksel üstünlüğümüzü daha net kullanabilir ve skorda rakibi 'vurup geçebilirdik' ancak yine işler böyle yürümedi.
Son periyotta Efes'in bulduğu 27 sayı belkide galibiyeti getiren en önemli nokta oldu. Özellikle Derrick Brown'un hücumun sıkıştığı anlarda inanılmaz şutları sokması, Efes'i oyunda tuttu. Heurtel'de ona eşlik edince oyun konrolü Efes'e geçti. Skor sürekli yakın gitti ve maçın son saniyesine kadar her iki tarafta kazanma iddiasını sürdürdü. Son anlarda serbest atışlarda hata yapmadı Efes ve çok kritik bir galibiyete imza attı.
Bu sezon Anadolu Efes'in hemen hemen her maçında sonuç, son dakika içerisinde belli oldu ve genelde maç sonunu oynayamayan Efes'in kaybettiğini gördük ancak bu maçta bireysel yetenekler Cedevita'ya üstün geldi. İvkovic, yine takımına maçı kaybettirmek için elinden gelen her şeyi yaptı.(Bu işin esprisi tabiki) O kadar kötü kararlar aldı ki maç içerisinde, anlamak mümkün değil. Zaten (maç içi coaching) kısmında çokta iyi bir antrenör değil kurt hoca ama rakip 5 kısayla sahadayken boyalı alandaki 'size' avantajını görmemesine ne denilebilirki. Tyus'un bu maçta etkili olabileceğini gördük ama İvkovic onu 3. periyotun ortalarından sonra bir daha kullanmadı. Hatta Dunston bile oyunda olduğu sürede boyalı alandan neredeyse hiç top kullanmadı. Sonuç olarak grupta hiçbir iddiası kalmamış zayıf bir takıma karşı evinizde bu kadar zorlandınız hemde sezonun en kritik maçlarından birinde.
Efes'in gruptan çıkma şansı bana göre hala çok düşük bir ihtimal. Kızılyıldız'a ikili averajda geride olduğunu ve Pana'nın da yükselen formunu göz önüne alırsak bu realiteyi daha net görebiliriz. Açıkçası Euroleague Final Four hedefiyle yola çıkmış, kadro kalitesi de buralara fazlasıyla yeterli olan Efes'in Top 16'da elenmese bile; Top 8'de hüsrana uğrayacağını tahmin etmek pekte zor olmasa gerek...
İlk periyotta Efes'in bu sene bizi alıştırdığı facia savunma yine parkedeydi. Özellikle hızlı hücumlarda adam bulamadık, geri koşamadık. Cedevita adına Gordic, belkide kariyerinin en iyi periyotunu oynadı attığı 13 sayıyla. Potamızda tam 28 sayı gördük. Top 16'nın en zayıf ve en kötü hücuma sahip takımından bu sayıyı yemek, hemde böylesine önemli bir maçta, açıklanabilir bir durum değil.
İkinci çeyrekte işler yoluna girmeye başladı. Savunma sertliğimiz oldukça arttı. Özellikle Birkan'ın oyun kuruculara yaptığı baskı, Cedevita'nın oyun kurmasını ve düzenli hücum etmesini zorlaştırdı. Hücumda ise istediğimiz tempoyu yakalayamadık. Konuk ekibin çokta sert olmayan savunmasına karşı sürekli bire bir üzeri zorlama şutlar, skorda öne geçmemizi engelledi. Yalnızca 8 sayı yediğimiz periyotta 14 sayı atabildik ve öne geçme şansımızı kullanamadık.
Maçın 2. yarısı genelinde hücumda rahat sayı bulmamızın önü, 3. periyotta açıldı. Cedevita'nın alan savunmasını adeta dağıttık. Koç Mrsic ise buna karşı takımının 'size'sini küçülttü. O kadar kısa bir 5 vardı ki sahada, boyalı alanı parçalayacağımızı düşündüm ancak Efes pota altını kullanacağına; dış atışları tercih etti. Bu 5'e karşı oynarken fiziksel üstünlüğümüzü daha net kullanabilir ve skorda rakibi 'vurup geçebilirdik' ancak yine işler böyle yürümedi.
Son periyotta Efes'in bulduğu 27 sayı belkide galibiyeti getiren en önemli nokta oldu. Özellikle Derrick Brown'un hücumun sıkıştığı anlarda inanılmaz şutları sokması, Efes'i oyunda tuttu. Heurtel'de ona eşlik edince oyun konrolü Efes'e geçti. Skor sürekli yakın gitti ve maçın son saniyesine kadar her iki tarafta kazanma iddiasını sürdürdü. Son anlarda serbest atışlarda hata yapmadı Efes ve çok kritik bir galibiyete imza attı.
Bu sezon Anadolu Efes'in hemen hemen her maçında sonuç, son dakika içerisinde belli oldu ve genelde maç sonunu oynayamayan Efes'in kaybettiğini gördük ancak bu maçta bireysel yetenekler Cedevita'ya üstün geldi. İvkovic, yine takımına maçı kaybettirmek için elinden gelen her şeyi yaptı.(Bu işin esprisi tabiki) O kadar kötü kararlar aldı ki maç içerisinde, anlamak mümkün değil. Zaten (maç içi coaching) kısmında çokta iyi bir antrenör değil kurt hoca ama rakip 5 kısayla sahadayken boyalı alandaki 'size' avantajını görmemesine ne denilebilirki. Tyus'un bu maçta etkili olabileceğini gördük ama İvkovic onu 3. periyotun ortalarından sonra bir daha kullanmadı. Hatta Dunston bile oyunda olduğu sürede boyalı alandan neredeyse hiç top kullanmadı. Sonuç olarak grupta hiçbir iddiası kalmamış zayıf bir takıma karşı evinizde bu kadar zorlandınız hemde sezonun en kritik maçlarından birinde.
Efes'in gruptan çıkma şansı bana göre hala çok düşük bir ihtimal. Kızılyıldız'a ikili averajda geride olduğunu ve Pana'nın da yükselen formunu göz önüne alırsak bu realiteyi daha net görebiliriz. Açıkçası Euroleague Final Four hedefiyle yola çıkmış, kadro kalitesi de buralara fazlasıyla yeterli olan Efes'in Top 16'da elenmese bile; Top 8'de hüsrana uğrayacağını tahmin etmek pekte zor olmasa gerek...
6 Şubat 2016 Cumartesi
"Umut"suz Vaka (Galatasaray 0-0 Torku Konyaspor)
11:41 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Cuma günü, henüz resmileşmese de; Burak'ın Çin kulübü Beijing Guoan'a transfer olduğu açıklandı. Bonservis ücretinin 8 milyon euro olduğu konuşuluyor. Eğer bu rakam doğruysa; Galatasaray hayatının hatasını yapmış demektir. Sezonun tam da bu noktasında çok cazip bir teklif olmadan takımın en önemli golcüsünü satmak oldukça anlamsız. Zira milli takımımızın ve Galatasaray'ın direk golcüsü; çığırından çıkmış, astronomik ücretler ödeyen Çin pazarında daha pahalıya satılabilirdi. Ancak Burak'ın gitmeyi çok istediği de gelen haberler arasında. Eğer durum böyleyse, bu da pazarlık marjını aşağılara çekmiş olabilir. Bununla birlikte bu transferin zamanlaması da tartışmaya açık vaziyette. Sezonun bu döneminde, bu maddi sıkıntılar içerisinde Galatasaray istediği tipte bir golcüyü istediği fiyata nereden bulacak? Tabi bulamayacak ve yoluna sarı kırmızılı taraftarların en sevmediği futbolcu olan Umut Bulut ile devam edecek. Böylece sezon sonu Galatasaray taraftarı için gelmek bilmeyecek...
Açıkçası bu son gelişmelerdeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak için bu yazıyı yazıyorum. Yoksa maç hakkında ne konuşacak ne de yazılacak pek bir şey yoktu. Sürekli orta saha mücadelesi ve takımların kendi yarı alanlarında paslaşması ile geçen bir ilk yarı seyrettik. Galatasaray adına tabelayı değiştirebilecek iki oyuncu vardı sahada; Snejder ve son haftaların formda ismi Sinan. Ancak Sinan, ilk yarının sonlarında sakatlanıp oyundan çıkınca; zaten pozisyon bulamayan Galatasaray'ın gol umutları yalnızca Snejder'e bağlandı. İlk yarı sonunda ise çok ilginç bir istatistik gözlerden kaçmadı. Ligin en az şut çeken takımı Torku Konyaspor; etkisiz ve kaleyi bulamadığı denemelerle bile olsa ev sahibinden daha fazla şut çekmeyi başarmıştı. 2 ekibin kalecisi de yere yatmadı. Fazlasıyla üşüdükleri kesin...
İkinci yarıda da değişen fazla bir şey yoktu sahada. Maçta en net gol pozisyonunun 79. dakikada ev sahibi tarafından geldiğini söylersem yazdıklarım daha inandırıcı olur sanırım. Galatasaray, çeşitli şut girişimlerinde bulundu ancak etkinlikten uzaktı. Konya, maç boyunca Galatasaray'ı adeta uyuttu. Zaten istediği buydu konuk ekibin ve istediğini de aldı. Son yıllarda Konyaspor'a karşı sürekli kazanan Galatasaray, hiç beklemediği bir puan kaybıyla daha karşılaşmış oldu. 0-0 biten maçın sonunda Galatasaray adına endişe verici olan puan farkı ya da bu akşamki puan kaybı değil; oynanan kötü oyundu. Bu kadroyla bundan daha iyisi oynanabilir mi peki, bu da sizin yorumunuz...
Açıkçası bu son gelişmelerdeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak için bu yazıyı yazıyorum. Yoksa maç hakkında ne konuşacak ne de yazılacak pek bir şey yoktu. Sürekli orta saha mücadelesi ve takımların kendi yarı alanlarında paslaşması ile geçen bir ilk yarı seyrettik. Galatasaray adına tabelayı değiştirebilecek iki oyuncu vardı sahada; Snejder ve son haftaların formda ismi Sinan. Ancak Sinan, ilk yarının sonlarında sakatlanıp oyundan çıkınca; zaten pozisyon bulamayan Galatasaray'ın gol umutları yalnızca Snejder'e bağlandı. İlk yarı sonunda ise çok ilginç bir istatistik gözlerden kaçmadı. Ligin en az şut çeken takımı Torku Konyaspor; etkisiz ve kaleyi bulamadığı denemelerle bile olsa ev sahibinden daha fazla şut çekmeyi başarmıştı. 2 ekibin kalecisi de yere yatmadı. Fazlasıyla üşüdükleri kesin...
İkinci yarıda da değişen fazla bir şey yoktu sahada. Maçta en net gol pozisyonunun 79. dakikada ev sahibi tarafından geldiğini söylersem yazdıklarım daha inandırıcı olur sanırım. Galatasaray, çeşitli şut girişimlerinde bulundu ancak etkinlikten uzaktı. Konya, maç boyunca Galatasaray'ı adeta uyuttu. Zaten istediği buydu konuk ekibin ve istediğini de aldı. Son yıllarda Konyaspor'a karşı sürekli kazanan Galatasaray, hiç beklemediği bir puan kaybıyla daha karşılaşmış oldu. 0-0 biten maçın sonunda Galatasaray adına endişe verici olan puan farkı ya da bu akşamki puan kaybı değil; oynanan kötü oyundu. Bu kadroyla bundan daha iyisi oynanabilir mi peki, bu da sizin yorumunuz...
4 Şubat 2016 Perşembe
Nihayet Daçka (Darüşşafaka Doğuş 69-66 Kızılyıldız)
12:47 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Oktay Mahmuti'nin maç hakkındaki ciddiyetini daha ilk dakikadan anladık. Zira koç, ilk dakika içerisinde yapılan 2 basit top kaybı sonucunda hemen mola aldı. Kızılyıldız'ın şakaya gelmeyecek bir takım olduğunu defalarca gördük ancak bunu koçun görmüş olması, maça 10-0 önde bile başlamamızı sağlamış olabilir. Konuk ekip oldukça sert oynadı. Kolay sayıya izin vermemeye çalıştı ve hızlı hücumlarımızı halihazırda adlarını vermiş oldukları "Yugoslav faulüyle" kesti. Hücumda da Kinsey önderliğinde orta mesafe şutlarında yüzdeli oynayarak skorda bir adım önde kaldı. Daçka ise boyalı alanı etkili kullanarak oyuna başladı. Özellikle Kızılyıldız'ın en büyük hücum silahı Zirbes'i savunmada yıpratmak adına yapılmış bu plan, kusursuz işledi. Bunun yanı sıra, savunmayı ön planda tutabilmek için oyunda olan Mehmet Yağmur; hücumda çok kritik ceza şutlarını sayıya çevirerek takımına başka noktalarda da katkı verebileceğini gösterdi. Önceki maçlarda oynadığı gibi değil; haddini aşmadan ve yüzdeli ceza şutlarıyla bu maçta var oldu. 2. periyota damga vuran ise Stimac oldu. Kızılyıldız'ın "back-up" uzunu, boyalı alandaki etkinliği ve aldığı hücum ribauntlarıyla takımını adeta oyunda tuttu. Periyotun sonlarına doğru Daçka'nın yaptığı müthiş savunma ise konuk ekibe üst üste top kayıpları yaptırdı ancak hücumda istikrarı tutturamamış olmamız; farkı açmamızın önünü kesti.
İkinci yarıda Kızılyıldız'ın vazgeçilmez ikilisi Zirbes ve Miller, 4'er faul alarak kenara gelince, Daçka haklı olarak boyalı alandan hücum etmeye çalıştı. Skor üretemediğinde de en azından faul almayı başardı Daçkalı oyuncular. Bu noktada ilk yarının etkili isimlerinden Stimac devreye girdi. Müthiş mücadele gücüyle boyalı alanda kendi şansını kendisi yarattı ve hücum ribauntlarına devam etti. Kısalarıyla etkili olmaya çalışan ev sahibinin skor opsiyonları bir anda azaldı. Bu dakikalarda Slaughter önderliğinde Daçka'nın da mücadelesi yukarılara çıktı. Farkı açmayı başaramasakta; rakibin öne geçmesine izin vermedik. Son çeyrekte skor sürekli el değiştirdi. İki tarafta hücum etmekte oldukça zorlandı. Hücumların tıkandığı bu dönemde serbest atışlar belirleyici olacaktı ve düşük yüzdesiyle Daçka'nın şansı rakibine göre daha azdı. Aynı zamanda Daçka adına galibiyet alamamış olmanın baskısı ve son dakikaları oynayamama sıkıntısı baş gösterebilirdi. Ama öyle olmadı. Son saniyeleri "kötünün iyisi" biz olduğumuz için kazanmayı başardık. Yinede son 20 saniyede yerlere atlayarak yapılan savunma ve son 4 buçuk dakikada sayı yenmemesi oldukça önemliydi Daçka adına.
Öncelikle konuk ekipten başlayalım. Sezon başından beri süregelen İstanbul kabusları devam etti. Miller-Zirbes ikilisi olmadan parkede neler yapabileceklerini daha net düşünmeleri lazım. Kendileri adına çok kıymetli bir maçı kaybettiler ancak gruptan çıkma adına hala önemli noktadalar...
Daçka'da ise 6. maçta alınan bu ilk galibiyet ve umarım sonuncusu olmaz. Yapılan savunma ve verilen müthiş mücadele, belkide bu takımın sezon başından beri bulması gereken kimliğiydi. Bu galibiyetin ardından eksileri daha az konuşmak gerekli. O yüzden hücumdaki işler hakkında fazla konuşmayacağım ancak yinede takımdaki bazı önemli oyuncular rollerini kaybetme korkusu içerisinde ve bu korku onların performanslarına doğrudan etki ediyor. Koç Oktay Mahmuti'nin tecrübesiyle bu soruna hemen el atması gerekiyor. Bu takım, bu grupta daha çok işler yapabilir. Önemli bir galibiyet ancak gruptan çıkmak Daçka için hala "imkansıza yolculuk"...
Son olarakta hakemlerle ilgili ufak bir parantez açayım. Euroleague seviyesinde çalınamayacak düdükler çalındı. Salonun atmosferinin ve seyirci baskısının yukarı çekilmesi şart. Zira aynı hakemler Atina'da aynı düdükleri çalamazlar, burası kesin...
İkinci yarıda Kızılyıldız'ın vazgeçilmez ikilisi Zirbes ve Miller, 4'er faul alarak kenara gelince, Daçka haklı olarak boyalı alandan hücum etmeye çalıştı. Skor üretemediğinde de en azından faul almayı başardı Daçkalı oyuncular. Bu noktada ilk yarının etkili isimlerinden Stimac devreye girdi. Müthiş mücadele gücüyle boyalı alanda kendi şansını kendisi yarattı ve hücum ribauntlarına devam etti. Kısalarıyla etkili olmaya çalışan ev sahibinin skor opsiyonları bir anda azaldı. Bu dakikalarda Slaughter önderliğinde Daçka'nın da mücadelesi yukarılara çıktı. Farkı açmayı başaramasakta; rakibin öne geçmesine izin vermedik. Son çeyrekte skor sürekli el değiştirdi. İki tarafta hücum etmekte oldukça zorlandı. Hücumların tıkandığı bu dönemde serbest atışlar belirleyici olacaktı ve düşük yüzdesiyle Daçka'nın şansı rakibine göre daha azdı. Aynı zamanda Daçka adına galibiyet alamamış olmanın baskısı ve son dakikaları oynayamama sıkıntısı baş gösterebilirdi. Ama öyle olmadı. Son saniyeleri "kötünün iyisi" biz olduğumuz için kazanmayı başardık. Yinede son 20 saniyede yerlere atlayarak yapılan savunma ve son 4 buçuk dakikada sayı yenmemesi oldukça önemliydi Daçka adına.
Öncelikle konuk ekipten başlayalım. Sezon başından beri süregelen İstanbul kabusları devam etti. Miller-Zirbes ikilisi olmadan parkede neler yapabileceklerini daha net düşünmeleri lazım. Kendileri adına çok kıymetli bir maçı kaybettiler ancak gruptan çıkma adına hala önemli noktadalar...
Daçka'da ise 6. maçta alınan bu ilk galibiyet ve umarım sonuncusu olmaz. Yapılan savunma ve verilen müthiş mücadele, belkide bu takımın sezon başından beri bulması gereken kimliğiydi. Bu galibiyetin ardından eksileri daha az konuşmak gerekli. O yüzden hücumdaki işler hakkında fazla konuşmayacağım ancak yinede takımdaki bazı önemli oyuncular rollerini kaybetme korkusu içerisinde ve bu korku onların performanslarına doğrudan etki ediyor. Koç Oktay Mahmuti'nin tecrübesiyle bu soruna hemen el atması gerekiyor. Bu takım, bu grupta daha çok işler yapabilir. Önemli bir galibiyet ancak gruptan çıkmak Daçka için hala "imkansıza yolculuk"...
Son olarakta hakemlerle ilgili ufak bir parantez açayım. Euroleague seviyesinde çalınamayacak düdükler çalındı. Salonun atmosferinin ve seyirci baskısının yukarı çekilmesi şart. Zira aynı hakemler Atina'da aynı düdükleri çalamazlar, burası kesin...
28 Ocak 2016 Perşembe
Fener Kayıpsız Devam Ediyor (Fenerbahçe 86-73 Cedevita Zagreb)
13:27 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Fener, son Eurolegue maçının aksine mücadeleye çok sert savunmayla başladı. Bu savunmanın da çok alışılmadık bir ilk beşle gelmiş olması da oldukça önemliydi. Sloukas-Hickman ikilisi ilk beşte sahaya çıktı ve kağıt üstünde kolay olan bu maçta onların takıma yeniden kazandırılmaya çalışılması açıkça ortadaydı. Vesely'nin belindeki sakatlık sebebiyle tam randımanlı performans verememesi, pota altında Udoh'a daha fazla iş düşmesinde sebep oldu ancak Udoh bu zor görevi iyi sırtladı. Hücumda bulduğu sayılar ve savunmada bozduğu atışlarla Vesely gibi bir oyuncunun yokluğunu aratmadı. Oyundan çıkarken aldığı alkış ise bunu kanıtlar nitelikteydi. Bunun yanında Hickman'ın asistleri ve deliciliği hücumda ön plana çıktı. Savunmadaki sertliğin izahı, periyot sonunda yalnızca 12 sayı yenmiş olmasıyla bir kez daha yapılmış oldu. İkinci periyotta Fener'in hücum akışkanlığı ve parke paylaşımı azaldı. Udoh'un faul problemi de buna eklenince savunma sertliği oldukça azaldı. Vesely'nin de sakatlığı nedeniyle en verimli gününde olmaması; savunmada düşüşe neden oldu. Bu periyota yalnızca 2 faul yaptı sarı lacivertliler ve potalarında 21 sayı gördüler. Hücumda da yalnızca bireysel çözümlere kalan Fener, 2. periyotta yalnızca 13 sayıda kaldı. Ömer ve Kalinic'in oyunda olduğu dakikalarda farkı eriten Cedevita, devre arasına yalnızca 7 sayı geride gitmeyi başardı.
Maçın 2. devresi Fenerbahçe'deki kötü görüntü devam etti ve fark 2'ye kadar indi. Özellikle Pullen, kullandığı "şuursuz" atışları sokmayı başardı ve takımının oyunda kalmasında önemli rol üstlendi. Maç boyunca alıştığımızın dışında hücum ribaundu verdi Fener ve bundan kaynaklanan 2. şans basketleri can yaktı. Tam 28 sayı yedi Fener ve bu skor, bu sene Fenerbahçe'den görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. Bu durumu sağlayan da; Walker ve Pullen'in "fütursuzca" kullandığı atışlar oldu. Cedevita, her geçen dakika maça daha fazla inanmaya başladı. Sürekli oyunda kaldılar ve bu onların bu sezon Euroleague'de en büyük farklarıydı. Bunun kaynağı ise periyot sonunda farkı 1'e kadar çekmeleri olsa gerek...
Son çeyrekte Fener bir anda vites arttırdı. Datome önderliğinde hücumda neredeyse hiçbir hücumdan boş dönmedi Fener ve farkı yeniden çifte hanelere çekmeyi başardı. Skorun yakın olduğu ve her topun "el yaktığı" bu dönemde Datome'nin aldığı bu sorumluluk ve bulduğu sayılar onun kalitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu dakikadan sonrada Hickman-Sloukas ikilisinin etkili oyunu başladı. Bu ikili hücumda işlerin sıkıştığı anlarda skor buldu ve takımlarını önde tuttu. Sıkıntılar yaşanan ve zaman zaman "acaba" dedirten bu maçı Fenerbahçe 13 sayı farkla kazanmayı başardı.
Cedevita bu maçta yine kendisinden beklenen her şeyi sahaya yansıttı. Savaştı ve inandı. Maçın başlarında Fenerbahçe'ye fazla saygı duysa hatta biraz korksa da; maç boyunca skorda kaldı ve çoğu takımın ulaşamayacağı bir noktaya erişti. Maç sonunda tecrübe ve kadro kalitesi farkıyla yenildi belki ama bu grupta çoğu takımın canını yakabileceğini bir kez daha kanıtladı.
Fenerbahçe'de ise bu maç belkide Hickman'ın dönüşü oldu. Uzun süreli sakatlığından sonra bu maçta ilk defa mental eşiğini aştı ve rotasyonda önemli rol alabileceğini gösterdi. Sloukas ise formsuz görüntüsünden sıyrılıp; Dixon'un verimsiz olduğu bugünde takımını başarıyla yönetti. Bu maçın bu kadar zorlu geçmesinin en önemli nedeni; formsuz ve sakatlığını yeni yeni atlatan oyuncuların tekrar takıma kazandırılmaya çalışılmasıydı. Bu noktada da koç Obradovic'in ne kadar büyük bir koç olduğuna yine hepimiz şahit olduk. Maç sonunda canımız yinede sıkıldı. Sloukas ve Antic sahayı sekerek terk etti. Sakatlıklarının ciddiyeti testler sonunda netlik kazanacak ancak Antic'in sakatlığı daha ciddi görünüyor. Bu noktada halihazırda uzun rotasyonunda sıkıntı yaşayan Fener'e bir transfer gerekebilir. Hem şutör hem pasör hem de savunmada sertlik yaratan bir oyuncu olan Antic'in yeri, transfer havuzunun dar olduğu bu tarihte nasıl doldurulur bilinmez ancak benim aklıma bir isim geliyor; Brent Petway. Sassari ile birlikte Eurocup oynayan ve buralara "fazla" gelen bir oyuncu Petway. Şutör, pasör, tecrübeli ve Antic'in aksine fazlasıyla atletik olmasıyla bu noktada düşünülebilecek bir oyuncu. Transfer şartları konusunda en ufak bir fikrim yok ancak yapılabiliyorsa hemen yapılmalı...
Maçın 2. devresi Fenerbahçe'deki kötü görüntü devam etti ve fark 2'ye kadar indi. Özellikle Pullen, kullandığı "şuursuz" atışları sokmayı başardı ve takımının oyunda kalmasında önemli rol üstlendi. Maç boyunca alıştığımızın dışında hücum ribaundu verdi Fener ve bundan kaynaklanan 2. şans basketleri can yaktı. Tam 28 sayı yedi Fener ve bu skor, bu sene Fenerbahçe'den görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. Bu durumu sağlayan da; Walker ve Pullen'in "fütursuzca" kullandığı atışlar oldu. Cedevita, her geçen dakika maça daha fazla inanmaya başladı. Sürekli oyunda kaldılar ve bu onların bu sezon Euroleague'de en büyük farklarıydı. Bunun kaynağı ise periyot sonunda farkı 1'e kadar çekmeleri olsa gerek...
Son çeyrekte Fener bir anda vites arttırdı. Datome önderliğinde hücumda neredeyse hiçbir hücumdan boş dönmedi Fener ve farkı yeniden çifte hanelere çekmeyi başardı. Skorun yakın olduğu ve her topun "el yaktığı" bu dönemde Datome'nin aldığı bu sorumluluk ve bulduğu sayılar onun kalitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu dakikadan sonrada Hickman-Sloukas ikilisinin etkili oyunu başladı. Bu ikili hücumda işlerin sıkıştığı anlarda skor buldu ve takımlarını önde tuttu. Sıkıntılar yaşanan ve zaman zaman "acaba" dedirten bu maçı Fenerbahçe 13 sayı farkla kazanmayı başardı.
Cedevita bu maçta yine kendisinden beklenen her şeyi sahaya yansıttı. Savaştı ve inandı. Maçın başlarında Fenerbahçe'ye fazla saygı duysa hatta biraz korksa da; maç boyunca skorda kaldı ve çoğu takımın ulaşamayacağı bir noktaya erişti. Maç sonunda tecrübe ve kadro kalitesi farkıyla yenildi belki ama bu grupta çoğu takımın canını yakabileceğini bir kez daha kanıtladı.
Fenerbahçe'de ise bu maç belkide Hickman'ın dönüşü oldu. Uzun süreli sakatlığından sonra bu maçta ilk defa mental eşiğini aştı ve rotasyonda önemli rol alabileceğini gösterdi. Sloukas ise formsuz görüntüsünden sıyrılıp; Dixon'un verimsiz olduğu bugünde takımını başarıyla yönetti. Bu maçın bu kadar zorlu geçmesinin en önemli nedeni; formsuz ve sakatlığını yeni yeni atlatan oyuncuların tekrar takıma kazandırılmaya çalışılmasıydı. Bu noktada da koç Obradovic'in ne kadar büyük bir koç olduğuna yine hepimiz şahit olduk. Maç sonunda canımız yinede sıkıldı. Sloukas ve Antic sahayı sekerek terk etti. Sakatlıklarının ciddiyeti testler sonunda netlik kazanacak ancak Antic'in sakatlığı daha ciddi görünüyor. Bu noktada halihazırda uzun rotasyonunda sıkıntı yaşayan Fener'e bir transfer gerekebilir. Hem şutör hem pasör hem de savunmada sertlik yaratan bir oyuncu olan Antic'in yeri, transfer havuzunun dar olduğu bu tarihte nasıl doldurulur bilinmez ancak benim aklıma bir isim geliyor; Brent Petway. Sassari ile birlikte Eurocup oynayan ve buralara "fazla" gelen bir oyuncu Petway. Şutör, pasör, tecrübeli ve Antic'in aksine fazlasıyla atletik olmasıyla bu noktada düşünülebilecek bir oyuncu. Transfer şartları konusunda en ufak bir fikrim yok ancak yapılabiliyorsa hemen yapılmalı...
23 Ocak 2016 Cumartesi
The End (Osmanlıspor 3-2 Galatasaray)
11:43 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Maçın başlarında Galatasaray topa sahip olan taraftı ama bu üstünlüğünü bir türlü pozisyona çeviremedi. Üretkenlikten uzak olan sarı kırmızılıların savunmasındaki büyük sıkıntılarda henüz maçın başlarında ortaya çıkmaya başladı. Maçın başından itibaren kontra ataklarla etkili olmaya çalışan ev sahibinin savunma arkasına attığı her top tehlike yarattı. Umar Aminu'nun savunmanın arkasına sarkmalarının sonucunda golü de bulması gecikmedi. Göstere göstere attı bu golü ev sahibi ve golden sonrada oyun üstünlüğünü eline geçirdi. Bu dakikalarda Osmanlıspor'un önde baskısı, Galatasaray stoperlerine zor anlar yaşattı. Savunmadan pasla çıkamadı konuk ekip ve attığı bütün uzun topları ev sahibi topladı. Bu dakikalarda savunmanın büyük hatası sonucu Burak çok şık golüyle takımına beraberliği getirdi. Bu golde Galatasaray'ı kendine getirmeye yetmedi. Ev sahibinin durmak bilmeyen hücumlarının getirisi 2 çok net gol pozisyonu değerlendirilemedi. Belkide kaçırmanın daha zor olduğu bu pozisyonların ardından herkesin düşündüğü tek bir şey vardı; atamayana atarlar... Futbolun bu altın kuralı yine doğruluğunu kanıtladı ve Sinan'ın güzel hareketlerle getirdiği topta Snejder takımını üstünlüğe taşıdı. Bu noktada hemen Sinan'a da küçük bir parantez açalım. İlk golde yaptığı baskı sonucunda savunmayı hataya zorlamış ve Burak'ın golünde büyük pay sahibi olmuştu. Bu golde de güzel hareketlerle getirip, içeri çevirdiği topta golün gelmesi onun oynamadığı maçlara belkide en büyük cevabıydı. Durgun ve üretkenlikten yoksun hücumlara ilaç gibi geldi ve formayı vermeye niyetinin olmadığını bir kez daha gösterdi. 2. golün santrasında ise sahalarda ender rastlanacak bir gol oldu. Santra vuruşunun ardından ceza alanına atılan uzun topa hareketlenen Aminu, pozisyonu takip edip, topa ayağını koyarak skoru 1 dakika içinde yeniden eşitlemeyi başardı. Galatasaray savunmasının arkasına atılan toplar o kadar tehlikeli pozisyonlar üretti ki; Osmanlıspor, santradan bile uzun top atarak bu girişimde bulundu. Ne kadar kötü savunma yaparsanız yapın, böyle bir gol yenmez. Taçtan gol yediği için senelerce eleştirilen Türk milli takımı bile bu golden sonra "hatasız" kabul edilebilir. Golden sonra faul itirazı yaptı Galatasaraylı oyuncular ancak önce kendi yedikleri golü anlamaları gerekli. Her 2 yenen golde de Muslera'nın çok ciddi hatası vardı. Özellikle 2. golde kalesini daha erken terk etmiş olsaydı; böyle bir pozisyon yaşanmayacaktı bile.
2. devrenin başlarında ev sahibinin kullandığı kornerde oluşan karambol sonucu gelen Musa'nın golü ise soğuk duş etkisi yarattı. Bu dakikadan sonra Mustafa Denizli, orta sahada Donk-Selçuk ikilisiyle geride götürdüğü maçı çeviremeyeceğini gördü ve Bilal'i oyuna aldı. Bu değişikliğe rağmen takım, hücumda üretken olamadı. Net bir pozisyon bulamayan konuk ekibin tek gol umudu, Snejder'in uzaktan çektiği etkili şutlardı. Özellikle maçın son dakikalarında Galatasaray'ın rakibi sahasına hapsetmesi ve sağdan soldan hücumlarla bunaltmasını beklerken; Osmanlıspor'un sürpriz önde baskısı buna engel oldu. Galatasaray son dakikalarda neredeyse hücum edemedi ve bir deplasmandan daha mağlubiyetle ayrıldı.
Bundan önceki Galatasaray maç yorumumda da bahsetmiştim ancak şimdi dahada netleşti. Bana göre Galatasaray'ın şampiyonluk şansı kalmadı. Eğer sarı kırmızılılar bu sene şampiyon olmayı başarırsa; bu şampiyonluk tarihe geçecek ve çok uzun senelerce unutulmayacaktır. Bütün bunlardan önemlisi; hafta içi başkan Dursun Özbek'in yaptığı açıklamalar ve UEFA'nın bildirgesiydi. Puan silme ve ya transfer yasağının UEFA'yı kesmeyeceği anlaşılmış oldu. Eğer Galatasaray gibi büyük bir kulüp, yaşadığı finansal sorunlar sebebiyle Avrupa'ya gidemeyecek ise bunun sorumluları en ağır şekilde hesap vermelidir. Kendisinin tutumunu sene başından beri beğenmesem de; Dursun Özbek'in bu konulara yaklaşımını oldukça beğendim. Bahaneler üretmeden, eski yönetimleri suçlamadan bir şeyler yapmaya çalışıyor ve bu duruşu nedeniyle büyük bir alkışı hak ediyor. Umarım sıkıntılar daha fazla büyümeden çözülür ve Galatasaray'ın da şampiyonluk yarışının içinde bulunduğu daha güzel bir lig izleyebiliriz...
2. devrenin başlarında ev sahibinin kullandığı kornerde oluşan karambol sonucu gelen Musa'nın golü ise soğuk duş etkisi yarattı. Bu dakikadan sonra Mustafa Denizli, orta sahada Donk-Selçuk ikilisiyle geride götürdüğü maçı çeviremeyeceğini gördü ve Bilal'i oyuna aldı. Bu değişikliğe rağmen takım, hücumda üretken olamadı. Net bir pozisyon bulamayan konuk ekibin tek gol umudu, Snejder'in uzaktan çektiği etkili şutlardı. Özellikle maçın son dakikalarında Galatasaray'ın rakibi sahasına hapsetmesi ve sağdan soldan hücumlarla bunaltmasını beklerken; Osmanlıspor'un sürpriz önde baskısı buna engel oldu. Galatasaray son dakikalarda neredeyse hücum edemedi ve bir deplasmandan daha mağlubiyetle ayrıldı.
Bundan önceki Galatasaray maç yorumumda da bahsetmiştim ancak şimdi dahada netleşti. Bana göre Galatasaray'ın şampiyonluk şansı kalmadı. Eğer sarı kırmızılılar bu sene şampiyon olmayı başarırsa; bu şampiyonluk tarihe geçecek ve çok uzun senelerce unutulmayacaktır. Bütün bunlardan önemlisi; hafta içi başkan Dursun Özbek'in yaptığı açıklamalar ve UEFA'nın bildirgesiydi. Puan silme ve ya transfer yasağının UEFA'yı kesmeyeceği anlaşılmış oldu. Eğer Galatasaray gibi büyük bir kulüp, yaşadığı finansal sorunlar sebebiyle Avrupa'ya gidemeyecek ise bunun sorumluları en ağır şekilde hesap vermelidir. Kendisinin tutumunu sene başından beri beğenmesem de; Dursun Özbek'in bu konulara yaklaşımını oldukça beğendim. Bahaneler üretmeden, eski yönetimleri suçlamadan bir şeyler yapmaya çalışıyor ve bu duruşu nedeniyle büyük bir alkışı hak ediyor. Umarım sıkıntılar daha fazla büyümeden çözülür ve Galatasaray'ın da şampiyonluk yarışının içinde bulunduğu daha güzel bir lig izleyebiliriz...
22 Ocak 2016 Cuma
Eşsiz Türk Gecesinde Galip Fenerbahçe (Darüşşafaka Doğuş 100-106 Fenerbahçe)
12:51 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Türk gecesinde maça Fenerbahçe oldukça iyi başladı. Hücumda iç-dış dengesini yakaladı ve çok yüzdeli şutlar kullandı. Her zaman bahsettiğimiz Fener uzunlarının pas yeteneği bu noktada öne çıktı. Darüşşafaka'da maça oyun kurucu pozisyonunda Mehmet ile başladı. Dixon'a inanılmaz bir baskı yaptı Mehmet ancak onun bireysel yeteneğiyle attığı 5 üçlük isabetine engel olamadı. Bu noktadan sonra hücumda işler adeta çığırından çıktı. Sarı lacivertliler ilk çeyrekte 7/9 üçlük buldu. Buna karşılık vermeye çalışan ev sahibinde ise hücumda toplar hep Mehmet'in elinde kalmaya başladı ve ya Mehmet sürekli sorumluluk alarak hücumları kendisi kullanmaya başladı. Bu noktada Mehmet'in, hücumda çok daha etkili oyuncular varken bu kadar top kullanmasını "haddini bilmemek" olarak açıklayabiliriz. İkinci periyotta da Daçka'nın sahadaki beşini arama çalışmaları devam etti. Koç Oktay Mahmuti, maç başından itibaren süren Fenerbahçe fırtınasını durdurabilmek adına fazlasıyla rotasyona gitti. Bu noktada Fenerbahçe'nin skorda önde olması nedeniyle yaptığı rotasyonlar varken; Daçka'nın hala ideal beşini bulmak adına yaptığı rotasyon; işte üzerine düşünülmesi gereken noktada maçın sonunda yine bu olacaktı. İlk yarıda tam 62 sayı attı Fenerbahçe ve bu skor, Eurolague'de ilk devrede ulaşılmış en yüksek skor oldu. Bu rekorun geçen seneki skor potansiyeli daha yüksek takımla gelmemesi ve bu seneki savunmaya daha yatkın kadroyla gelmesi de oldukça ironik...
Üçüncü periyotla birlikte yine değişen fazla bir şey olmadı. Savunmalar yine ikinci planda ve skor yine fazlasıyla yüksekti. Bu noktada da Fenerbahçe'nin artı noktası farkın tek hanelere inmesine izin vermemesiydi. Udoh-Vesely ikilisi hücumda alıştığımız gibi müthişti ancak savunmada alıştığımız blokları ve net ribaundları yoktu. Bu da Daçka'nın Fenerle skorda yarışa girmesini kolaylaştırdı. Son çeyrekte inanılmaz bir maç sonunun bizi beklediğini tahmin edemedik. Fark sürekli 13-18 arasında gidip geldi ancak son 2 dakikada Daçka uzun bir aradan sonra farkı tek hanelere indirmeyi başardı. Maçın bitimine son 1 dakika kaldığında ise Daçka farkı 4'e kadar çekmişti bile. Fenerbahçeli oyuncuların "maç bitti" havasına girmesi ve Daçka'nın son anlardaki savunma gayreti bunun en büyük nedenleriydi. Bütün bunlara rağmen tecrübesi ve kadro kalitesiyle Fenerbahçe son saniyeleri daha iyi oynayarak bu tarihi geceden galip çıkmayı başaran taraf oldu.
İki takımda karakterinin dışında bir maç oynadı. Her iki tarafta Euroleague kulüp tarihlerindeki en yüksek skorlara ulaşmış oldu. Eşine zor rastlanacak bir maç oynandı ve bu senenin bir maçta en yüksek skoruna ulaşıldı. Bu maç her iki takımın geleceği içinde asla bir ölçü olmayacaktır.
Daçka'da en büyük eksiklik serbest atış yüzdesi oldu. Eğer daha yüzdeli oynamış olsalardı; bu maçı kazanma şansları olabilirdi. Yinede bu mağlubiyetten çıkarılabilecek çok önemli dersler var. Darüşşafaka bir Euroleague maçını atarak kazanamaz. Bunu bir kez daha herkes görmüş oldu. 100 sayı atıp yinede kazanamamakta bunun en büyük kanıtı olsa gerek. Savunma ve sertlik bu takımın vazgeçilmezleri olmalı. Bunun dışında Ocak ayının son günlerini yaşadığımız şu günlerde hala bir kadro bütünlüğünün sağlanamamış olması da ayrı bir sorun. "Kim, nerede, ne zaman, ne yapacak" sorularının cevabı hala yok. Bu maçta Ender, Gordon ve Emir kenardan gelip skorun neredeyse yarsını ürettiler. Takımın son anlardaki yıldızı Harangody ise maç boyunca ortalarda yoktu. Bu sıkıntıların çözülemeyeceği artık belli. Bu noktadan sonra bunu kabullenip yola devam etmek gerekiyor tabi bu dörtte sıfırdan sonra hala bir yol kaldıysa...
Fenerbahçe'de bu gece negatif noktalar, savunmadaki yumuşaklık, kolay sayılara izin vermek ve maçı bir türlü koparacak noktaya getirememekti. Arada böyle maçlar oynanabilir ve bu maçlarda çokta fazla yanlış aramamak gerekli. Zira iki takımında bu sezon bir daha böyle bir maç oynamayacağı oldukça açık. Hatta Euroleague'de de istisnalar arasına giren bir maç oldu ve eşine rastlamak zor olacak. Bence konuşulması gereken nokta; hala bazı oyuncuların kendine gelememesi ve maçın sonundaki geri dönüşe izin verilmesi. Konsantrasyon bir anda düştü ve takım adeta "maç bitti" havasına girdi. Buna rağmen kalitesi ve tecrübesi maçı kazanmasına yetti ancak kendisi gibi tecrübeli ve kaliteli bir rakip olduğunda bu son saniyelerdeki düşüşe bir daha izin vermemek şart. Kalinic ve Sloukas'ın da bir an önce rotasyonda etkili olması gerekiyor. Takım ne zaman rotasyona başlasa oyun düşmeye başlıyor ve Fenerbahçe'nin sahadaki rahatlığı bir anda ortadan kayboluyor. Kenardan gelecek skor katkısı da bundan sonrası için oldukça önemli. Zira parkeye çıkan ilk beşteki bütün oyuncular halihazırda maçı çift hanelerde tamamladı. Yorum yapması güç ve karmaşık olan bu maçta yinede değişmeyen tek kavram; Fenerbahçe hala harika...
21 Ocak 2016 Perşembe
Efes Zagreb'de Kayıp (Cedevita Zagreb 84-80 Anadolu Efes)
14:35 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Efes'in grupta ilk 2 sıranın içerisinde yer alabilmesi için bu Zagreb deplasmanından alınacak galibiyet oldukça önemliydi. Ancak maç Efes adına pekte umulduğu gibi başlamadı. Bu sezonun formda ismi Bilan ile boyalı alanda etkili oldu ev sahibi. Ne Tyus ne de Dunston onu bire birde tutabilirdi, nitekim tutamadılarda... Yardım savunması olmadan Bilan'ı boyalı alanda "döndürmemek" mümkün değildi ve o, kısa alanda güzel pivot hareketleri ve güçlü fiziğiyle Efes pota altını adeta madene çevirdi. Bunu bir biz izleyiciler mi gördük bilinmez ancak koç İvkovic'in göremediğine eminim. Bunun dışında Bilan, ribaundları da adeta etrafında hiç kimse yokmuşçasına toplayınca; daha ilk çeyrekte 24 sayı yedi Anadolu Efes. Hücumda Saric önderliğinde işler yolunda gitse de; savunmada sezon başından beri yaşanan sıkıntılar bu maçta da göze çarptı. Hemen hemen yenen bütün sayılar boyalı alandandı ve İvkovic uzunlarından vazgeçmişti bile. 2. periyotta sene başından beri maç sonlarında kullandığı Brown-Saric uzun rotasyonuna dönen Sırp koç, bu tercihinin meyvesini hücumda toplamayı başardı. Zaten hücumda sene başından beri hiçbir sıkıntı yaşamayan ve maçları sürekli yediğinin fazlasını atarak kazanan Efes, 2. çeyrekte tam 27 sayı bulmayı başardı.
Nispeten iyi biten ilk yarının ardından korkunç bir 3. çeyrek Efes'i bekliyordu. Zira Anadolu Efes, periyodun ilk 7 dakikasında yalnızca 3 sayı üretebildi. Bununla birlikte git gide dağılan savunma konsantrasyonu, Cedevita'nın farkı çift hanelere çıkarmasını sağladı. Alan savunmasına üçlük isabeti bulamayınca Efes'in hücumları bir anda durdu. Euroleague'nin en çok ve yüzdeli üçlük kullanan takımı Efes'in dış atış sıkıntısınında neler getirebileceği bu maçta daha net görülmüş oldu. Bununla birlikte faul hakkını erken doldurduklarından; Cedevita'ya kolay sayı imkanı tanıdılar. Son periyoda kötü oyuna rağmen yalnızca 6 sayı geride giden Efes, ilk dakikalara çok iyi başladı. Derrick Brown'un müthiş savunma enerjisi ve sorumluluk aldığı hücumlarıyla Efes bir anda oyuna döndü. Üçlüklerin de girmeye başlamasıyla uzun bir aradan sonra Efes öne geçmeyi başardı. Bu dakikadan sonra koç Mrsic'in aldığı molalar ve ev sahibi ekibin zorlama şutlarda isabetler bulması, Efes'in maçın son saniyelerine geride girmesine yol açtı. Halihazırda yorgun olan Brown-Saric ikilisi ve sezon başından beri maç sonlarını iyi oynayamayan koç İvkovic etkenleri birleşince, çok önemli bir mağlubiyet daha yaşanmış oldu. Açıkçası Brown ve Saric dışında bu maçta konuşabileceğimiz olumlu bir taraf yoktu. Brown, savunmadaki müthiş enerjisi, blokları ve hücumdaki kritik sayılarıyla takımını oyunda tutarken; Saric; maçın başından itibaren hücumun kilit oyuncusu oldu ve çok etkili bir oyun sergiledi. Efes'in kaybetmesindeki en büyük roller ise etkisiz bir Granger ve hiç alınamayan 5 numara katkısıydı. Dunston ve Tyus, bu maçta ne Bilan'ı savunabildiler ne de ayak çabukluklarıyla ona karşı avantaj sağlayıp hücumda etkili olabildiler. Granger ise bu maçta neredeyse hiç ortalarda görünmedi. Bütün oyun kurucu yükü de tam anlamıyla güvenilemeyecek Heurtel'in sırtına binince; bu mağlubiyet kaçınılmaz hale geldi. Buna karşıt ev sahibinin de istekli ve inançlı oyununa değinmek gerekli. Bilan'ı müthiş beslediler ve Arapovic, Babic ve Pullen gibi dış atıcılarıyla Efes'i vurdular. Ayrıca ev sahibinde her pozisyondan en az bir oyuncu çift haneli sayı üretti ki bu da rakibinize üstünlük kurmak için oldukça yeterli bir istatistik. Bunların dışında yaptıkları alan savunmasıyla Efes'in 1 numaralı skor opsiyonu olan dış atışlarını durdurdular ve zaman zaman yarattıkları sertlikle rakibi oyundan düşürdüler. Sene başında bu takımın galibiyet bile alamayacağını düşünürken, şu anda onların Top16'da iddialı bir konumda bulunması; işte bu benim için bir özür nedenidir; onların inancına ve azmine karşı... Anadolu Efes içinse bu maçın çok yaralayıcı olduğunu söylemek gerek. Bu grupta ilk 2 sırada yer almak istiyorsanız, bu maçı kazanacaksınız. Çünkü bu maçın kaybedilmesinin hiçbir bahanesi ve belkide telafisi olmayabilir. Yine kazanılabilecek bir maç kaybedildi. Sezon başından beri Efes'in hikayesi de bu değil mi zaten...
Nispeten iyi biten ilk yarının ardından korkunç bir 3. çeyrek Efes'i bekliyordu. Zira Anadolu Efes, periyodun ilk 7 dakikasında yalnızca 3 sayı üretebildi. Bununla birlikte git gide dağılan savunma konsantrasyonu, Cedevita'nın farkı çift hanelere çıkarmasını sağladı. Alan savunmasına üçlük isabeti bulamayınca Efes'in hücumları bir anda durdu. Euroleague'nin en çok ve yüzdeli üçlük kullanan takımı Efes'in dış atış sıkıntısınında neler getirebileceği bu maçta daha net görülmüş oldu. Bununla birlikte faul hakkını erken doldurduklarından; Cedevita'ya kolay sayı imkanı tanıdılar. Son periyoda kötü oyuna rağmen yalnızca 6 sayı geride giden Efes, ilk dakikalara çok iyi başladı. Derrick Brown'un müthiş savunma enerjisi ve sorumluluk aldığı hücumlarıyla Efes bir anda oyuna döndü. Üçlüklerin de girmeye başlamasıyla uzun bir aradan sonra Efes öne geçmeyi başardı. Bu dakikadan sonra koç Mrsic'in aldığı molalar ve ev sahibi ekibin zorlama şutlarda isabetler bulması, Efes'in maçın son saniyelerine geride girmesine yol açtı. Halihazırda yorgun olan Brown-Saric ikilisi ve sezon başından beri maç sonlarını iyi oynayamayan koç İvkovic etkenleri birleşince, çok önemli bir mağlubiyet daha yaşanmış oldu. Açıkçası Brown ve Saric dışında bu maçta konuşabileceğimiz olumlu bir taraf yoktu. Brown, savunmadaki müthiş enerjisi, blokları ve hücumdaki kritik sayılarıyla takımını oyunda tutarken; Saric; maçın başından itibaren hücumun kilit oyuncusu oldu ve çok etkili bir oyun sergiledi. Efes'in kaybetmesindeki en büyük roller ise etkisiz bir Granger ve hiç alınamayan 5 numara katkısıydı. Dunston ve Tyus, bu maçta ne Bilan'ı savunabildiler ne de ayak çabukluklarıyla ona karşı avantaj sağlayıp hücumda etkili olabildiler. Granger ise bu maçta neredeyse hiç ortalarda görünmedi. Bütün oyun kurucu yükü de tam anlamıyla güvenilemeyecek Heurtel'in sırtına binince; bu mağlubiyet kaçınılmaz hale geldi. Buna karşıt ev sahibinin de istekli ve inançlı oyununa değinmek gerekli. Bilan'ı müthiş beslediler ve Arapovic, Babic ve Pullen gibi dış atıcılarıyla Efes'i vurdular. Ayrıca ev sahibinde her pozisyondan en az bir oyuncu çift haneli sayı üretti ki bu da rakibinize üstünlük kurmak için oldukça yeterli bir istatistik. Bunların dışında yaptıkları alan savunmasıyla Efes'in 1 numaralı skor opsiyonu olan dış atışlarını durdurdular ve zaman zaman yarattıkları sertlikle rakibi oyundan düşürdüler. Sene başında bu takımın galibiyet bile alamayacağını düşünürken, şu anda onların Top16'da iddialı bir konumda bulunması; işte bu benim için bir özür nedenidir; onların inancına ve azmine karşı... Anadolu Efes içinse bu maçın çok yaralayıcı olduğunu söylemek gerek. Bu grupta ilk 2 sırada yer almak istiyorsanız, bu maçı kazanacaksınız. Çünkü bu maçın kaybedilmesinin hiçbir bahanesi ve belkide telafisi olmayabilir. Yine kazanılabilecek bir maç kaybedildi. Sezon başından beri Efes'in hikayesi de bu değil mi zaten...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)