Sayfalar
Blog Archive
-
▼
2016
(11)
-
►
Ocak
(8)
- Fener Kayıpsız Devam Ediyor (Fenerbahçe 86-73 C...
- The End (Osmanlıspor 3-2 Galatasaray)
- Eşsiz Türk Gecesinde Galip Fenerbahçe (Darüşşafa...
- Efes Zagreb'de Kayıp (Cedevita Zagreb 84-80 Anad...
- Efes Fırsat Tepti (Lokomotif Kuban 78-77 Anadolu...
- Fenerbahçe Belgrad'ı Susturdu (Kızılyıldız 65-88...
- Karşıyaka Evinde Çok Rahat (Pınar Karşıyaka 81-...
- Beşiktaş İçin En İyi Savunma: Hücum (Beşiktaş So...
-
►
Ocak
(8)
Blogger tarafından desteklenmektedir.
18 Mart 2016 Cuma
Efes'ten Kritik Galibiyet (Anadolu Efes 80-76 Cedevita Zagreb)
14:07 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
O kadar kritik bir galibiyetti ki bu. Kaybetmemiz halinde gruptan çıkma şansımızın mucizelere kalacağı bir maçtı ama bunun önemini Efesli oyuncularda göremedim maalesef. Sanki sezonun en önemli maçını oynuyor gibi değilde; sıradan bir ilk tur grup maçı oynuyor gibiydiler. Hatta bu hissiyat tribünlere de fazlasıyla yansımıştı. Geçen hafta yaşadığımız hain terör saldırısının ardından insanların kalabalık yerlerden uzak kalma çabası ve her şehrimizin tehlikeye karşı tetikte olması da buna bir nedendi elbette ama bu kadar önemli bir maçta yinede daha fazla taraftar olabilirdi. Parkede iyi bir oyunda yoktu bizim adımıza. Yine son saniyeye kadar soğuk terler döktük. Maç boyunca da zaten iyi bir oyun oynamadık. Daha fazla uzatmadan maçta neler olduğunu kısaca hatırlayalım.
İlk periyotta Efes'in bu sene bizi alıştırdığı facia savunma yine parkedeydi. Özellikle hızlı hücumlarda adam bulamadık, geri koşamadık. Cedevita adına Gordic, belkide kariyerinin en iyi periyotunu oynadı attığı 13 sayıyla. Potamızda tam 28 sayı gördük. Top 16'nın en zayıf ve en kötü hücuma sahip takımından bu sayıyı yemek, hemde böylesine önemli bir maçta, açıklanabilir bir durum değil.
İkinci çeyrekte işler yoluna girmeye başladı. Savunma sertliğimiz oldukça arttı. Özellikle Birkan'ın oyun kuruculara yaptığı baskı, Cedevita'nın oyun kurmasını ve düzenli hücum etmesini zorlaştırdı. Hücumda ise istediğimiz tempoyu yakalayamadık. Konuk ekibin çokta sert olmayan savunmasına karşı sürekli bire bir üzeri zorlama şutlar, skorda öne geçmemizi engelledi. Yalnızca 8 sayı yediğimiz periyotta 14 sayı atabildik ve öne geçme şansımızı kullanamadık.
Maçın 2. yarısı genelinde hücumda rahat sayı bulmamızın önü, 3. periyotta açıldı. Cedevita'nın alan savunmasını adeta dağıttık. Koç Mrsic ise buna karşı takımının 'size'sini küçülttü. O kadar kısa bir 5 vardı ki sahada, boyalı alanı parçalayacağımızı düşündüm ancak Efes pota altını kullanacağına; dış atışları tercih etti. Bu 5'e karşı oynarken fiziksel üstünlüğümüzü daha net kullanabilir ve skorda rakibi 'vurup geçebilirdik' ancak yine işler böyle yürümedi.
Son periyotta Efes'in bulduğu 27 sayı belkide galibiyeti getiren en önemli nokta oldu. Özellikle Derrick Brown'un hücumun sıkıştığı anlarda inanılmaz şutları sokması, Efes'i oyunda tuttu. Heurtel'de ona eşlik edince oyun konrolü Efes'e geçti. Skor sürekli yakın gitti ve maçın son saniyesine kadar her iki tarafta kazanma iddiasını sürdürdü. Son anlarda serbest atışlarda hata yapmadı Efes ve çok kritik bir galibiyete imza attı.
Bu sezon Anadolu Efes'in hemen hemen her maçında sonuç, son dakika içerisinde belli oldu ve genelde maç sonunu oynayamayan Efes'in kaybettiğini gördük ancak bu maçta bireysel yetenekler Cedevita'ya üstün geldi. İvkovic, yine takımına maçı kaybettirmek için elinden gelen her şeyi yaptı.(Bu işin esprisi tabiki) O kadar kötü kararlar aldı ki maç içerisinde, anlamak mümkün değil. Zaten (maç içi coaching) kısmında çokta iyi bir antrenör değil kurt hoca ama rakip 5 kısayla sahadayken boyalı alandaki 'size' avantajını görmemesine ne denilebilirki. Tyus'un bu maçta etkili olabileceğini gördük ama İvkovic onu 3. periyotun ortalarından sonra bir daha kullanmadı. Hatta Dunston bile oyunda olduğu sürede boyalı alandan neredeyse hiç top kullanmadı. Sonuç olarak grupta hiçbir iddiası kalmamış zayıf bir takıma karşı evinizde bu kadar zorlandınız hemde sezonun en kritik maçlarından birinde.
Efes'in gruptan çıkma şansı bana göre hala çok düşük bir ihtimal. Kızılyıldız'a ikili averajda geride olduğunu ve Pana'nın da yükselen formunu göz önüne alırsak bu realiteyi daha net görebiliriz. Açıkçası Euroleague Final Four hedefiyle yola çıkmış, kadro kalitesi de buralara fazlasıyla yeterli olan Efes'in Top 16'da elenmese bile; Top 8'de hüsrana uğrayacağını tahmin etmek pekte zor olmasa gerek...
İlk periyotta Efes'in bu sene bizi alıştırdığı facia savunma yine parkedeydi. Özellikle hızlı hücumlarda adam bulamadık, geri koşamadık. Cedevita adına Gordic, belkide kariyerinin en iyi periyotunu oynadı attığı 13 sayıyla. Potamızda tam 28 sayı gördük. Top 16'nın en zayıf ve en kötü hücuma sahip takımından bu sayıyı yemek, hemde böylesine önemli bir maçta, açıklanabilir bir durum değil.
İkinci çeyrekte işler yoluna girmeye başladı. Savunma sertliğimiz oldukça arttı. Özellikle Birkan'ın oyun kuruculara yaptığı baskı, Cedevita'nın oyun kurmasını ve düzenli hücum etmesini zorlaştırdı. Hücumda ise istediğimiz tempoyu yakalayamadık. Konuk ekibin çokta sert olmayan savunmasına karşı sürekli bire bir üzeri zorlama şutlar, skorda öne geçmemizi engelledi. Yalnızca 8 sayı yediğimiz periyotta 14 sayı atabildik ve öne geçme şansımızı kullanamadık.
Maçın 2. yarısı genelinde hücumda rahat sayı bulmamızın önü, 3. periyotta açıldı. Cedevita'nın alan savunmasını adeta dağıttık. Koç Mrsic ise buna karşı takımının 'size'sini küçülttü. O kadar kısa bir 5 vardı ki sahada, boyalı alanı parçalayacağımızı düşündüm ancak Efes pota altını kullanacağına; dış atışları tercih etti. Bu 5'e karşı oynarken fiziksel üstünlüğümüzü daha net kullanabilir ve skorda rakibi 'vurup geçebilirdik' ancak yine işler böyle yürümedi.
Son periyotta Efes'in bulduğu 27 sayı belkide galibiyeti getiren en önemli nokta oldu. Özellikle Derrick Brown'un hücumun sıkıştığı anlarda inanılmaz şutları sokması, Efes'i oyunda tuttu. Heurtel'de ona eşlik edince oyun konrolü Efes'e geçti. Skor sürekli yakın gitti ve maçın son saniyesine kadar her iki tarafta kazanma iddiasını sürdürdü. Son anlarda serbest atışlarda hata yapmadı Efes ve çok kritik bir galibiyete imza attı.
Bu sezon Anadolu Efes'in hemen hemen her maçında sonuç, son dakika içerisinde belli oldu ve genelde maç sonunu oynayamayan Efes'in kaybettiğini gördük ancak bu maçta bireysel yetenekler Cedevita'ya üstün geldi. İvkovic, yine takımına maçı kaybettirmek için elinden gelen her şeyi yaptı.(Bu işin esprisi tabiki) O kadar kötü kararlar aldı ki maç içerisinde, anlamak mümkün değil. Zaten (maç içi coaching) kısmında çokta iyi bir antrenör değil kurt hoca ama rakip 5 kısayla sahadayken boyalı alandaki 'size' avantajını görmemesine ne denilebilirki. Tyus'un bu maçta etkili olabileceğini gördük ama İvkovic onu 3. periyotun ortalarından sonra bir daha kullanmadı. Hatta Dunston bile oyunda olduğu sürede boyalı alandan neredeyse hiç top kullanmadı. Sonuç olarak grupta hiçbir iddiası kalmamış zayıf bir takıma karşı evinizde bu kadar zorlandınız hemde sezonun en kritik maçlarından birinde.
Efes'in gruptan çıkma şansı bana göre hala çok düşük bir ihtimal. Kızılyıldız'a ikili averajda geride olduğunu ve Pana'nın da yükselen formunu göz önüne alırsak bu realiteyi daha net görebiliriz. Açıkçası Euroleague Final Four hedefiyle yola çıkmış, kadro kalitesi de buralara fazlasıyla yeterli olan Efes'in Top 16'da elenmese bile; Top 8'de hüsrana uğrayacağını tahmin etmek pekte zor olmasa gerek...
6 Şubat 2016 Cumartesi
"Umut"suz Vaka (Galatasaray 0-0 Torku Konyaspor)
11:41 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Cuma günü, henüz resmileşmese de; Burak'ın Çin kulübü Beijing Guoan'a transfer olduğu açıklandı. Bonservis ücretinin 8 milyon euro olduğu konuşuluyor. Eğer bu rakam doğruysa; Galatasaray hayatının hatasını yapmış demektir. Sezonun tam da bu noktasında çok cazip bir teklif olmadan takımın en önemli golcüsünü satmak oldukça anlamsız. Zira milli takımımızın ve Galatasaray'ın direk golcüsü; çığırından çıkmış, astronomik ücretler ödeyen Çin pazarında daha pahalıya satılabilirdi. Ancak Burak'ın gitmeyi çok istediği de gelen haberler arasında. Eğer durum böyleyse, bu da pazarlık marjını aşağılara çekmiş olabilir. Bununla birlikte bu transferin zamanlaması da tartışmaya açık vaziyette. Sezonun bu döneminde, bu maddi sıkıntılar içerisinde Galatasaray istediği tipte bir golcüyü istediği fiyata nereden bulacak? Tabi bulamayacak ve yoluna sarı kırmızılı taraftarların en sevmediği futbolcu olan Umut Bulut ile devam edecek. Böylece sezon sonu Galatasaray taraftarı için gelmek bilmeyecek...
Açıkçası bu son gelişmelerdeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak için bu yazıyı yazıyorum. Yoksa maç hakkında ne konuşacak ne de yazılacak pek bir şey yoktu. Sürekli orta saha mücadelesi ve takımların kendi yarı alanlarında paslaşması ile geçen bir ilk yarı seyrettik. Galatasaray adına tabelayı değiştirebilecek iki oyuncu vardı sahada; Snejder ve son haftaların formda ismi Sinan. Ancak Sinan, ilk yarının sonlarında sakatlanıp oyundan çıkınca; zaten pozisyon bulamayan Galatasaray'ın gol umutları yalnızca Snejder'e bağlandı. İlk yarı sonunda ise çok ilginç bir istatistik gözlerden kaçmadı. Ligin en az şut çeken takımı Torku Konyaspor; etkisiz ve kaleyi bulamadığı denemelerle bile olsa ev sahibinden daha fazla şut çekmeyi başarmıştı. 2 ekibin kalecisi de yere yatmadı. Fazlasıyla üşüdükleri kesin...
İkinci yarıda da değişen fazla bir şey yoktu sahada. Maçta en net gol pozisyonunun 79. dakikada ev sahibi tarafından geldiğini söylersem yazdıklarım daha inandırıcı olur sanırım. Galatasaray, çeşitli şut girişimlerinde bulundu ancak etkinlikten uzaktı. Konya, maç boyunca Galatasaray'ı adeta uyuttu. Zaten istediği buydu konuk ekibin ve istediğini de aldı. Son yıllarda Konyaspor'a karşı sürekli kazanan Galatasaray, hiç beklemediği bir puan kaybıyla daha karşılaşmış oldu. 0-0 biten maçın sonunda Galatasaray adına endişe verici olan puan farkı ya da bu akşamki puan kaybı değil; oynanan kötü oyundu. Bu kadroyla bundan daha iyisi oynanabilir mi peki, bu da sizin yorumunuz...
Açıkçası bu son gelişmelerdeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak için bu yazıyı yazıyorum. Yoksa maç hakkında ne konuşacak ne de yazılacak pek bir şey yoktu. Sürekli orta saha mücadelesi ve takımların kendi yarı alanlarında paslaşması ile geçen bir ilk yarı seyrettik. Galatasaray adına tabelayı değiştirebilecek iki oyuncu vardı sahada; Snejder ve son haftaların formda ismi Sinan. Ancak Sinan, ilk yarının sonlarında sakatlanıp oyundan çıkınca; zaten pozisyon bulamayan Galatasaray'ın gol umutları yalnızca Snejder'e bağlandı. İlk yarı sonunda ise çok ilginç bir istatistik gözlerden kaçmadı. Ligin en az şut çeken takımı Torku Konyaspor; etkisiz ve kaleyi bulamadığı denemelerle bile olsa ev sahibinden daha fazla şut çekmeyi başarmıştı. 2 ekibin kalecisi de yere yatmadı. Fazlasıyla üşüdükleri kesin...
İkinci yarıda da değişen fazla bir şey yoktu sahada. Maçta en net gol pozisyonunun 79. dakikada ev sahibi tarafından geldiğini söylersem yazdıklarım daha inandırıcı olur sanırım. Galatasaray, çeşitli şut girişimlerinde bulundu ancak etkinlikten uzaktı. Konya, maç boyunca Galatasaray'ı adeta uyuttu. Zaten istediği buydu konuk ekibin ve istediğini de aldı. Son yıllarda Konyaspor'a karşı sürekli kazanan Galatasaray, hiç beklemediği bir puan kaybıyla daha karşılaşmış oldu. 0-0 biten maçın sonunda Galatasaray adına endişe verici olan puan farkı ya da bu akşamki puan kaybı değil; oynanan kötü oyundu. Bu kadroyla bundan daha iyisi oynanabilir mi peki, bu da sizin yorumunuz...
4 Şubat 2016 Perşembe
Nihayet Daçka (Darüşşafaka Doğuş 69-66 Kızılyıldız)
12:47 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Oktay Mahmuti'nin maç hakkındaki ciddiyetini daha ilk dakikadan anladık. Zira koç, ilk dakika içerisinde yapılan 2 basit top kaybı sonucunda hemen mola aldı. Kızılyıldız'ın şakaya gelmeyecek bir takım olduğunu defalarca gördük ancak bunu koçun görmüş olması, maça 10-0 önde bile başlamamızı sağlamış olabilir. Konuk ekip oldukça sert oynadı. Kolay sayıya izin vermemeye çalıştı ve hızlı hücumlarımızı halihazırda adlarını vermiş oldukları "Yugoslav faulüyle" kesti. Hücumda da Kinsey önderliğinde orta mesafe şutlarında yüzdeli oynayarak skorda bir adım önde kaldı. Daçka ise boyalı alanı etkili kullanarak oyuna başladı. Özellikle Kızılyıldız'ın en büyük hücum silahı Zirbes'i savunmada yıpratmak adına yapılmış bu plan, kusursuz işledi. Bunun yanı sıra, savunmayı ön planda tutabilmek için oyunda olan Mehmet Yağmur; hücumda çok kritik ceza şutlarını sayıya çevirerek takımına başka noktalarda da katkı verebileceğini gösterdi. Önceki maçlarda oynadığı gibi değil; haddini aşmadan ve yüzdeli ceza şutlarıyla bu maçta var oldu. 2. periyota damga vuran ise Stimac oldu. Kızılyıldız'ın "back-up" uzunu, boyalı alandaki etkinliği ve aldığı hücum ribauntlarıyla takımını adeta oyunda tuttu. Periyotun sonlarına doğru Daçka'nın yaptığı müthiş savunma ise konuk ekibe üst üste top kayıpları yaptırdı ancak hücumda istikrarı tutturamamış olmamız; farkı açmamızın önünü kesti.
İkinci yarıda Kızılyıldız'ın vazgeçilmez ikilisi Zirbes ve Miller, 4'er faul alarak kenara gelince, Daçka haklı olarak boyalı alandan hücum etmeye çalıştı. Skor üretemediğinde de en azından faul almayı başardı Daçkalı oyuncular. Bu noktada ilk yarının etkili isimlerinden Stimac devreye girdi. Müthiş mücadele gücüyle boyalı alanda kendi şansını kendisi yarattı ve hücum ribauntlarına devam etti. Kısalarıyla etkili olmaya çalışan ev sahibinin skor opsiyonları bir anda azaldı. Bu dakikalarda Slaughter önderliğinde Daçka'nın da mücadelesi yukarılara çıktı. Farkı açmayı başaramasakta; rakibin öne geçmesine izin vermedik. Son çeyrekte skor sürekli el değiştirdi. İki tarafta hücum etmekte oldukça zorlandı. Hücumların tıkandığı bu dönemde serbest atışlar belirleyici olacaktı ve düşük yüzdesiyle Daçka'nın şansı rakibine göre daha azdı. Aynı zamanda Daçka adına galibiyet alamamış olmanın baskısı ve son dakikaları oynayamama sıkıntısı baş gösterebilirdi. Ama öyle olmadı. Son saniyeleri "kötünün iyisi" biz olduğumuz için kazanmayı başardık. Yinede son 20 saniyede yerlere atlayarak yapılan savunma ve son 4 buçuk dakikada sayı yenmemesi oldukça önemliydi Daçka adına.
Öncelikle konuk ekipten başlayalım. Sezon başından beri süregelen İstanbul kabusları devam etti. Miller-Zirbes ikilisi olmadan parkede neler yapabileceklerini daha net düşünmeleri lazım. Kendileri adına çok kıymetli bir maçı kaybettiler ancak gruptan çıkma adına hala önemli noktadalar...
Daçka'da ise 6. maçta alınan bu ilk galibiyet ve umarım sonuncusu olmaz. Yapılan savunma ve verilen müthiş mücadele, belkide bu takımın sezon başından beri bulması gereken kimliğiydi. Bu galibiyetin ardından eksileri daha az konuşmak gerekli. O yüzden hücumdaki işler hakkında fazla konuşmayacağım ancak yinede takımdaki bazı önemli oyuncular rollerini kaybetme korkusu içerisinde ve bu korku onların performanslarına doğrudan etki ediyor. Koç Oktay Mahmuti'nin tecrübesiyle bu soruna hemen el atması gerekiyor. Bu takım, bu grupta daha çok işler yapabilir. Önemli bir galibiyet ancak gruptan çıkmak Daçka için hala "imkansıza yolculuk"...
Son olarakta hakemlerle ilgili ufak bir parantez açayım. Euroleague seviyesinde çalınamayacak düdükler çalındı. Salonun atmosferinin ve seyirci baskısının yukarı çekilmesi şart. Zira aynı hakemler Atina'da aynı düdükleri çalamazlar, burası kesin...
İkinci yarıda Kızılyıldız'ın vazgeçilmez ikilisi Zirbes ve Miller, 4'er faul alarak kenara gelince, Daçka haklı olarak boyalı alandan hücum etmeye çalıştı. Skor üretemediğinde de en azından faul almayı başardı Daçkalı oyuncular. Bu noktada ilk yarının etkili isimlerinden Stimac devreye girdi. Müthiş mücadele gücüyle boyalı alanda kendi şansını kendisi yarattı ve hücum ribauntlarına devam etti. Kısalarıyla etkili olmaya çalışan ev sahibinin skor opsiyonları bir anda azaldı. Bu dakikalarda Slaughter önderliğinde Daçka'nın da mücadelesi yukarılara çıktı. Farkı açmayı başaramasakta; rakibin öne geçmesine izin vermedik. Son çeyrekte skor sürekli el değiştirdi. İki tarafta hücum etmekte oldukça zorlandı. Hücumların tıkandığı bu dönemde serbest atışlar belirleyici olacaktı ve düşük yüzdesiyle Daçka'nın şansı rakibine göre daha azdı. Aynı zamanda Daçka adına galibiyet alamamış olmanın baskısı ve son dakikaları oynayamama sıkıntısı baş gösterebilirdi. Ama öyle olmadı. Son saniyeleri "kötünün iyisi" biz olduğumuz için kazanmayı başardık. Yinede son 20 saniyede yerlere atlayarak yapılan savunma ve son 4 buçuk dakikada sayı yenmemesi oldukça önemliydi Daçka adına.
Öncelikle konuk ekipten başlayalım. Sezon başından beri süregelen İstanbul kabusları devam etti. Miller-Zirbes ikilisi olmadan parkede neler yapabileceklerini daha net düşünmeleri lazım. Kendileri adına çok kıymetli bir maçı kaybettiler ancak gruptan çıkma adına hala önemli noktadalar...
Daçka'da ise 6. maçta alınan bu ilk galibiyet ve umarım sonuncusu olmaz. Yapılan savunma ve verilen müthiş mücadele, belkide bu takımın sezon başından beri bulması gereken kimliğiydi. Bu galibiyetin ardından eksileri daha az konuşmak gerekli. O yüzden hücumdaki işler hakkında fazla konuşmayacağım ancak yinede takımdaki bazı önemli oyuncular rollerini kaybetme korkusu içerisinde ve bu korku onların performanslarına doğrudan etki ediyor. Koç Oktay Mahmuti'nin tecrübesiyle bu soruna hemen el atması gerekiyor. Bu takım, bu grupta daha çok işler yapabilir. Önemli bir galibiyet ancak gruptan çıkmak Daçka için hala "imkansıza yolculuk"...
Son olarakta hakemlerle ilgili ufak bir parantez açayım. Euroleague seviyesinde çalınamayacak düdükler çalındı. Salonun atmosferinin ve seyirci baskısının yukarı çekilmesi şart. Zira aynı hakemler Atina'da aynı düdükleri çalamazlar, burası kesin...
28 Ocak 2016 Perşembe
Fener Kayıpsız Devam Ediyor (Fenerbahçe 86-73 Cedevita Zagreb)
13:27 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Fener, son Eurolegue maçının aksine mücadeleye çok sert savunmayla başladı. Bu savunmanın da çok alışılmadık bir ilk beşle gelmiş olması da oldukça önemliydi. Sloukas-Hickman ikilisi ilk beşte sahaya çıktı ve kağıt üstünde kolay olan bu maçta onların takıma yeniden kazandırılmaya çalışılması açıkça ortadaydı. Vesely'nin belindeki sakatlık sebebiyle tam randımanlı performans verememesi, pota altında Udoh'a daha fazla iş düşmesinde sebep oldu ancak Udoh bu zor görevi iyi sırtladı. Hücumda bulduğu sayılar ve savunmada bozduğu atışlarla Vesely gibi bir oyuncunun yokluğunu aratmadı. Oyundan çıkarken aldığı alkış ise bunu kanıtlar nitelikteydi. Bunun yanında Hickman'ın asistleri ve deliciliği hücumda ön plana çıktı. Savunmadaki sertliğin izahı, periyot sonunda yalnızca 12 sayı yenmiş olmasıyla bir kez daha yapılmış oldu. İkinci periyotta Fener'in hücum akışkanlığı ve parke paylaşımı azaldı. Udoh'un faul problemi de buna eklenince savunma sertliği oldukça azaldı. Vesely'nin de sakatlığı nedeniyle en verimli gününde olmaması; savunmada düşüşe neden oldu. Bu periyota yalnızca 2 faul yaptı sarı lacivertliler ve potalarında 21 sayı gördüler. Hücumda da yalnızca bireysel çözümlere kalan Fener, 2. periyotta yalnızca 13 sayıda kaldı. Ömer ve Kalinic'in oyunda olduğu dakikalarda farkı eriten Cedevita, devre arasına yalnızca 7 sayı geride gitmeyi başardı.
Maçın 2. devresi Fenerbahçe'deki kötü görüntü devam etti ve fark 2'ye kadar indi. Özellikle Pullen, kullandığı "şuursuz" atışları sokmayı başardı ve takımının oyunda kalmasında önemli rol üstlendi. Maç boyunca alıştığımızın dışında hücum ribaundu verdi Fener ve bundan kaynaklanan 2. şans basketleri can yaktı. Tam 28 sayı yedi Fener ve bu skor, bu sene Fenerbahçe'den görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. Bu durumu sağlayan da; Walker ve Pullen'in "fütursuzca" kullandığı atışlar oldu. Cedevita, her geçen dakika maça daha fazla inanmaya başladı. Sürekli oyunda kaldılar ve bu onların bu sezon Euroleague'de en büyük farklarıydı. Bunun kaynağı ise periyot sonunda farkı 1'e kadar çekmeleri olsa gerek...
Son çeyrekte Fener bir anda vites arttırdı. Datome önderliğinde hücumda neredeyse hiçbir hücumdan boş dönmedi Fener ve farkı yeniden çifte hanelere çekmeyi başardı. Skorun yakın olduğu ve her topun "el yaktığı" bu dönemde Datome'nin aldığı bu sorumluluk ve bulduğu sayılar onun kalitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu dakikadan sonrada Hickman-Sloukas ikilisinin etkili oyunu başladı. Bu ikili hücumda işlerin sıkıştığı anlarda skor buldu ve takımlarını önde tuttu. Sıkıntılar yaşanan ve zaman zaman "acaba" dedirten bu maçı Fenerbahçe 13 sayı farkla kazanmayı başardı.
Cedevita bu maçta yine kendisinden beklenen her şeyi sahaya yansıttı. Savaştı ve inandı. Maçın başlarında Fenerbahçe'ye fazla saygı duysa hatta biraz korksa da; maç boyunca skorda kaldı ve çoğu takımın ulaşamayacağı bir noktaya erişti. Maç sonunda tecrübe ve kadro kalitesi farkıyla yenildi belki ama bu grupta çoğu takımın canını yakabileceğini bir kez daha kanıtladı.
Fenerbahçe'de ise bu maç belkide Hickman'ın dönüşü oldu. Uzun süreli sakatlığından sonra bu maçta ilk defa mental eşiğini aştı ve rotasyonda önemli rol alabileceğini gösterdi. Sloukas ise formsuz görüntüsünden sıyrılıp; Dixon'un verimsiz olduğu bugünde takımını başarıyla yönetti. Bu maçın bu kadar zorlu geçmesinin en önemli nedeni; formsuz ve sakatlığını yeni yeni atlatan oyuncuların tekrar takıma kazandırılmaya çalışılmasıydı. Bu noktada da koç Obradovic'in ne kadar büyük bir koç olduğuna yine hepimiz şahit olduk. Maç sonunda canımız yinede sıkıldı. Sloukas ve Antic sahayı sekerek terk etti. Sakatlıklarının ciddiyeti testler sonunda netlik kazanacak ancak Antic'in sakatlığı daha ciddi görünüyor. Bu noktada halihazırda uzun rotasyonunda sıkıntı yaşayan Fener'e bir transfer gerekebilir. Hem şutör hem pasör hem de savunmada sertlik yaratan bir oyuncu olan Antic'in yeri, transfer havuzunun dar olduğu bu tarihte nasıl doldurulur bilinmez ancak benim aklıma bir isim geliyor; Brent Petway. Sassari ile birlikte Eurocup oynayan ve buralara "fazla" gelen bir oyuncu Petway. Şutör, pasör, tecrübeli ve Antic'in aksine fazlasıyla atletik olmasıyla bu noktada düşünülebilecek bir oyuncu. Transfer şartları konusunda en ufak bir fikrim yok ancak yapılabiliyorsa hemen yapılmalı...
Maçın 2. devresi Fenerbahçe'deki kötü görüntü devam etti ve fark 2'ye kadar indi. Özellikle Pullen, kullandığı "şuursuz" atışları sokmayı başardı ve takımının oyunda kalmasında önemli rol üstlendi. Maç boyunca alıştığımızın dışında hücum ribaundu verdi Fener ve bundan kaynaklanan 2. şans basketleri can yaktı. Tam 28 sayı yedi Fener ve bu skor, bu sene Fenerbahçe'den görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. Bu durumu sağlayan da; Walker ve Pullen'in "fütursuzca" kullandığı atışlar oldu. Cedevita, her geçen dakika maça daha fazla inanmaya başladı. Sürekli oyunda kaldılar ve bu onların bu sezon Euroleague'de en büyük farklarıydı. Bunun kaynağı ise periyot sonunda farkı 1'e kadar çekmeleri olsa gerek...
Son çeyrekte Fener bir anda vites arttırdı. Datome önderliğinde hücumda neredeyse hiçbir hücumdan boş dönmedi Fener ve farkı yeniden çifte hanelere çekmeyi başardı. Skorun yakın olduğu ve her topun "el yaktığı" bu dönemde Datome'nin aldığı bu sorumluluk ve bulduğu sayılar onun kalitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu dakikadan sonrada Hickman-Sloukas ikilisinin etkili oyunu başladı. Bu ikili hücumda işlerin sıkıştığı anlarda skor buldu ve takımlarını önde tuttu. Sıkıntılar yaşanan ve zaman zaman "acaba" dedirten bu maçı Fenerbahçe 13 sayı farkla kazanmayı başardı.
Cedevita bu maçta yine kendisinden beklenen her şeyi sahaya yansıttı. Savaştı ve inandı. Maçın başlarında Fenerbahçe'ye fazla saygı duysa hatta biraz korksa da; maç boyunca skorda kaldı ve çoğu takımın ulaşamayacağı bir noktaya erişti. Maç sonunda tecrübe ve kadro kalitesi farkıyla yenildi belki ama bu grupta çoğu takımın canını yakabileceğini bir kez daha kanıtladı.
Fenerbahçe'de ise bu maç belkide Hickman'ın dönüşü oldu. Uzun süreli sakatlığından sonra bu maçta ilk defa mental eşiğini aştı ve rotasyonda önemli rol alabileceğini gösterdi. Sloukas ise formsuz görüntüsünden sıyrılıp; Dixon'un verimsiz olduğu bugünde takımını başarıyla yönetti. Bu maçın bu kadar zorlu geçmesinin en önemli nedeni; formsuz ve sakatlığını yeni yeni atlatan oyuncuların tekrar takıma kazandırılmaya çalışılmasıydı. Bu noktada da koç Obradovic'in ne kadar büyük bir koç olduğuna yine hepimiz şahit olduk. Maç sonunda canımız yinede sıkıldı. Sloukas ve Antic sahayı sekerek terk etti. Sakatlıklarının ciddiyeti testler sonunda netlik kazanacak ancak Antic'in sakatlığı daha ciddi görünüyor. Bu noktada halihazırda uzun rotasyonunda sıkıntı yaşayan Fener'e bir transfer gerekebilir. Hem şutör hem pasör hem de savunmada sertlik yaratan bir oyuncu olan Antic'in yeri, transfer havuzunun dar olduğu bu tarihte nasıl doldurulur bilinmez ancak benim aklıma bir isim geliyor; Brent Petway. Sassari ile birlikte Eurocup oynayan ve buralara "fazla" gelen bir oyuncu Petway. Şutör, pasör, tecrübeli ve Antic'in aksine fazlasıyla atletik olmasıyla bu noktada düşünülebilecek bir oyuncu. Transfer şartları konusunda en ufak bir fikrim yok ancak yapılabiliyorsa hemen yapılmalı...
23 Ocak 2016 Cumartesi
The End (Osmanlıspor 3-2 Galatasaray)
11:43 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Maçın başlarında Galatasaray topa sahip olan taraftı ama bu üstünlüğünü bir türlü pozisyona çeviremedi. Üretkenlikten uzak olan sarı kırmızılıların savunmasındaki büyük sıkıntılarda henüz maçın başlarında ortaya çıkmaya başladı. Maçın başından itibaren kontra ataklarla etkili olmaya çalışan ev sahibinin savunma arkasına attığı her top tehlike yarattı. Umar Aminu'nun savunmanın arkasına sarkmalarının sonucunda golü de bulması gecikmedi. Göstere göstere attı bu golü ev sahibi ve golden sonrada oyun üstünlüğünü eline geçirdi. Bu dakikalarda Osmanlıspor'un önde baskısı, Galatasaray stoperlerine zor anlar yaşattı. Savunmadan pasla çıkamadı konuk ekip ve attığı bütün uzun topları ev sahibi topladı. Bu dakikalarda savunmanın büyük hatası sonucu Burak çok şık golüyle takımına beraberliği getirdi. Bu golde Galatasaray'ı kendine getirmeye yetmedi. Ev sahibinin durmak bilmeyen hücumlarının getirisi 2 çok net gol pozisyonu değerlendirilemedi. Belkide kaçırmanın daha zor olduğu bu pozisyonların ardından herkesin düşündüğü tek bir şey vardı; atamayana atarlar... Futbolun bu altın kuralı yine doğruluğunu kanıtladı ve Sinan'ın güzel hareketlerle getirdiği topta Snejder takımını üstünlüğe taşıdı. Bu noktada hemen Sinan'a da küçük bir parantez açalım. İlk golde yaptığı baskı sonucunda savunmayı hataya zorlamış ve Burak'ın golünde büyük pay sahibi olmuştu. Bu golde de güzel hareketlerle getirip, içeri çevirdiği topta golün gelmesi onun oynamadığı maçlara belkide en büyük cevabıydı. Durgun ve üretkenlikten yoksun hücumlara ilaç gibi geldi ve formayı vermeye niyetinin olmadığını bir kez daha gösterdi. 2. golün santrasında ise sahalarda ender rastlanacak bir gol oldu. Santra vuruşunun ardından ceza alanına atılan uzun topa hareketlenen Aminu, pozisyonu takip edip, topa ayağını koyarak skoru 1 dakika içinde yeniden eşitlemeyi başardı. Galatasaray savunmasının arkasına atılan toplar o kadar tehlikeli pozisyonlar üretti ki; Osmanlıspor, santradan bile uzun top atarak bu girişimde bulundu. Ne kadar kötü savunma yaparsanız yapın, böyle bir gol yenmez. Taçtan gol yediği için senelerce eleştirilen Türk milli takımı bile bu golden sonra "hatasız" kabul edilebilir. Golden sonra faul itirazı yaptı Galatasaraylı oyuncular ancak önce kendi yedikleri golü anlamaları gerekli. Her 2 yenen golde de Muslera'nın çok ciddi hatası vardı. Özellikle 2. golde kalesini daha erken terk etmiş olsaydı; böyle bir pozisyon yaşanmayacaktı bile.
2. devrenin başlarında ev sahibinin kullandığı kornerde oluşan karambol sonucu gelen Musa'nın golü ise soğuk duş etkisi yarattı. Bu dakikadan sonra Mustafa Denizli, orta sahada Donk-Selçuk ikilisiyle geride götürdüğü maçı çeviremeyeceğini gördü ve Bilal'i oyuna aldı. Bu değişikliğe rağmen takım, hücumda üretken olamadı. Net bir pozisyon bulamayan konuk ekibin tek gol umudu, Snejder'in uzaktan çektiği etkili şutlardı. Özellikle maçın son dakikalarında Galatasaray'ın rakibi sahasına hapsetmesi ve sağdan soldan hücumlarla bunaltmasını beklerken; Osmanlıspor'un sürpriz önde baskısı buna engel oldu. Galatasaray son dakikalarda neredeyse hücum edemedi ve bir deplasmandan daha mağlubiyetle ayrıldı.
Bundan önceki Galatasaray maç yorumumda da bahsetmiştim ancak şimdi dahada netleşti. Bana göre Galatasaray'ın şampiyonluk şansı kalmadı. Eğer sarı kırmızılılar bu sene şampiyon olmayı başarırsa; bu şampiyonluk tarihe geçecek ve çok uzun senelerce unutulmayacaktır. Bütün bunlardan önemlisi; hafta içi başkan Dursun Özbek'in yaptığı açıklamalar ve UEFA'nın bildirgesiydi. Puan silme ve ya transfer yasağının UEFA'yı kesmeyeceği anlaşılmış oldu. Eğer Galatasaray gibi büyük bir kulüp, yaşadığı finansal sorunlar sebebiyle Avrupa'ya gidemeyecek ise bunun sorumluları en ağır şekilde hesap vermelidir. Kendisinin tutumunu sene başından beri beğenmesem de; Dursun Özbek'in bu konulara yaklaşımını oldukça beğendim. Bahaneler üretmeden, eski yönetimleri suçlamadan bir şeyler yapmaya çalışıyor ve bu duruşu nedeniyle büyük bir alkışı hak ediyor. Umarım sıkıntılar daha fazla büyümeden çözülür ve Galatasaray'ın da şampiyonluk yarışının içinde bulunduğu daha güzel bir lig izleyebiliriz...
2. devrenin başlarında ev sahibinin kullandığı kornerde oluşan karambol sonucu gelen Musa'nın golü ise soğuk duş etkisi yarattı. Bu dakikadan sonra Mustafa Denizli, orta sahada Donk-Selçuk ikilisiyle geride götürdüğü maçı çeviremeyeceğini gördü ve Bilal'i oyuna aldı. Bu değişikliğe rağmen takım, hücumda üretken olamadı. Net bir pozisyon bulamayan konuk ekibin tek gol umudu, Snejder'in uzaktan çektiği etkili şutlardı. Özellikle maçın son dakikalarında Galatasaray'ın rakibi sahasına hapsetmesi ve sağdan soldan hücumlarla bunaltmasını beklerken; Osmanlıspor'un sürpriz önde baskısı buna engel oldu. Galatasaray son dakikalarda neredeyse hücum edemedi ve bir deplasmandan daha mağlubiyetle ayrıldı.
Bundan önceki Galatasaray maç yorumumda da bahsetmiştim ancak şimdi dahada netleşti. Bana göre Galatasaray'ın şampiyonluk şansı kalmadı. Eğer sarı kırmızılılar bu sene şampiyon olmayı başarırsa; bu şampiyonluk tarihe geçecek ve çok uzun senelerce unutulmayacaktır. Bütün bunlardan önemlisi; hafta içi başkan Dursun Özbek'in yaptığı açıklamalar ve UEFA'nın bildirgesiydi. Puan silme ve ya transfer yasağının UEFA'yı kesmeyeceği anlaşılmış oldu. Eğer Galatasaray gibi büyük bir kulüp, yaşadığı finansal sorunlar sebebiyle Avrupa'ya gidemeyecek ise bunun sorumluları en ağır şekilde hesap vermelidir. Kendisinin tutumunu sene başından beri beğenmesem de; Dursun Özbek'in bu konulara yaklaşımını oldukça beğendim. Bahaneler üretmeden, eski yönetimleri suçlamadan bir şeyler yapmaya çalışıyor ve bu duruşu nedeniyle büyük bir alkışı hak ediyor. Umarım sıkıntılar daha fazla büyümeden çözülür ve Galatasaray'ın da şampiyonluk yarışının içinde bulunduğu daha güzel bir lig izleyebiliriz...
22 Ocak 2016 Cuma
Eşsiz Türk Gecesinde Galip Fenerbahçe (Darüşşafaka Doğuş 100-106 Fenerbahçe)
12:51 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Türk gecesinde maça Fenerbahçe oldukça iyi başladı. Hücumda iç-dış dengesini yakaladı ve çok yüzdeli şutlar kullandı. Her zaman bahsettiğimiz Fener uzunlarının pas yeteneği bu noktada öne çıktı. Darüşşafaka'da maça oyun kurucu pozisyonunda Mehmet ile başladı. Dixon'a inanılmaz bir baskı yaptı Mehmet ancak onun bireysel yeteneğiyle attığı 5 üçlük isabetine engel olamadı. Bu noktadan sonra hücumda işler adeta çığırından çıktı. Sarı lacivertliler ilk çeyrekte 7/9 üçlük buldu. Buna karşılık vermeye çalışan ev sahibinde ise hücumda toplar hep Mehmet'in elinde kalmaya başladı ve ya Mehmet sürekli sorumluluk alarak hücumları kendisi kullanmaya başladı. Bu noktada Mehmet'in, hücumda çok daha etkili oyuncular varken bu kadar top kullanmasını "haddini bilmemek" olarak açıklayabiliriz. İkinci periyotta da Daçka'nın sahadaki beşini arama çalışmaları devam etti. Koç Oktay Mahmuti, maç başından itibaren süren Fenerbahçe fırtınasını durdurabilmek adına fazlasıyla rotasyona gitti. Bu noktada Fenerbahçe'nin skorda önde olması nedeniyle yaptığı rotasyonlar varken; Daçka'nın hala ideal beşini bulmak adına yaptığı rotasyon; işte üzerine düşünülmesi gereken noktada maçın sonunda yine bu olacaktı. İlk yarıda tam 62 sayı attı Fenerbahçe ve bu skor, Eurolague'de ilk devrede ulaşılmış en yüksek skor oldu. Bu rekorun geçen seneki skor potansiyeli daha yüksek takımla gelmemesi ve bu seneki savunmaya daha yatkın kadroyla gelmesi de oldukça ironik...
Üçüncü periyotla birlikte yine değişen fazla bir şey olmadı. Savunmalar yine ikinci planda ve skor yine fazlasıyla yüksekti. Bu noktada da Fenerbahçe'nin artı noktası farkın tek hanelere inmesine izin vermemesiydi. Udoh-Vesely ikilisi hücumda alıştığımız gibi müthişti ancak savunmada alıştığımız blokları ve net ribaundları yoktu. Bu da Daçka'nın Fenerle skorda yarışa girmesini kolaylaştırdı. Son çeyrekte inanılmaz bir maç sonunun bizi beklediğini tahmin edemedik. Fark sürekli 13-18 arasında gidip geldi ancak son 2 dakikada Daçka uzun bir aradan sonra farkı tek hanelere indirmeyi başardı. Maçın bitimine son 1 dakika kaldığında ise Daçka farkı 4'e kadar çekmişti bile. Fenerbahçeli oyuncuların "maç bitti" havasına girmesi ve Daçka'nın son anlardaki savunma gayreti bunun en büyük nedenleriydi. Bütün bunlara rağmen tecrübesi ve kadro kalitesiyle Fenerbahçe son saniyeleri daha iyi oynayarak bu tarihi geceden galip çıkmayı başaran taraf oldu.
İki takımda karakterinin dışında bir maç oynadı. Her iki tarafta Euroleague kulüp tarihlerindeki en yüksek skorlara ulaşmış oldu. Eşine zor rastlanacak bir maç oynandı ve bu senenin bir maçta en yüksek skoruna ulaşıldı. Bu maç her iki takımın geleceği içinde asla bir ölçü olmayacaktır.
Daçka'da en büyük eksiklik serbest atış yüzdesi oldu. Eğer daha yüzdeli oynamış olsalardı; bu maçı kazanma şansları olabilirdi. Yinede bu mağlubiyetten çıkarılabilecek çok önemli dersler var. Darüşşafaka bir Euroleague maçını atarak kazanamaz. Bunu bir kez daha herkes görmüş oldu. 100 sayı atıp yinede kazanamamakta bunun en büyük kanıtı olsa gerek. Savunma ve sertlik bu takımın vazgeçilmezleri olmalı. Bunun dışında Ocak ayının son günlerini yaşadığımız şu günlerde hala bir kadro bütünlüğünün sağlanamamış olması da ayrı bir sorun. "Kim, nerede, ne zaman, ne yapacak" sorularının cevabı hala yok. Bu maçta Ender, Gordon ve Emir kenardan gelip skorun neredeyse yarsını ürettiler. Takımın son anlardaki yıldızı Harangody ise maç boyunca ortalarda yoktu. Bu sıkıntıların çözülemeyeceği artık belli. Bu noktadan sonra bunu kabullenip yola devam etmek gerekiyor tabi bu dörtte sıfırdan sonra hala bir yol kaldıysa...
Fenerbahçe'de bu gece negatif noktalar, savunmadaki yumuşaklık, kolay sayılara izin vermek ve maçı bir türlü koparacak noktaya getirememekti. Arada böyle maçlar oynanabilir ve bu maçlarda çokta fazla yanlış aramamak gerekli. Zira iki takımında bu sezon bir daha böyle bir maç oynamayacağı oldukça açık. Hatta Euroleague'de de istisnalar arasına giren bir maç oldu ve eşine rastlamak zor olacak. Bence konuşulması gereken nokta; hala bazı oyuncuların kendine gelememesi ve maçın sonundaki geri dönüşe izin verilmesi. Konsantrasyon bir anda düştü ve takım adeta "maç bitti" havasına girdi. Buna rağmen kalitesi ve tecrübesi maçı kazanmasına yetti ancak kendisi gibi tecrübeli ve kaliteli bir rakip olduğunda bu son saniyelerdeki düşüşe bir daha izin vermemek şart. Kalinic ve Sloukas'ın da bir an önce rotasyonda etkili olması gerekiyor. Takım ne zaman rotasyona başlasa oyun düşmeye başlıyor ve Fenerbahçe'nin sahadaki rahatlığı bir anda ortadan kayboluyor. Kenardan gelecek skor katkısı da bundan sonrası için oldukça önemli. Zira parkeye çıkan ilk beşteki bütün oyuncular halihazırda maçı çift hanelerde tamamladı. Yorum yapması güç ve karmaşık olan bu maçta yinede değişmeyen tek kavram; Fenerbahçe hala harika...
21 Ocak 2016 Perşembe
Efes Zagreb'de Kayıp (Cedevita Zagreb 84-80 Anadolu Efes)
14:35 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Efes'in grupta ilk 2 sıranın içerisinde yer alabilmesi için bu Zagreb deplasmanından alınacak galibiyet oldukça önemliydi. Ancak maç Efes adına pekte umulduğu gibi başlamadı. Bu sezonun formda ismi Bilan ile boyalı alanda etkili oldu ev sahibi. Ne Tyus ne de Dunston onu bire birde tutabilirdi, nitekim tutamadılarda... Yardım savunması olmadan Bilan'ı boyalı alanda "döndürmemek" mümkün değildi ve o, kısa alanda güzel pivot hareketleri ve güçlü fiziğiyle Efes pota altını adeta madene çevirdi. Bunu bir biz izleyiciler mi gördük bilinmez ancak koç İvkovic'in göremediğine eminim. Bunun dışında Bilan, ribaundları da adeta etrafında hiç kimse yokmuşçasına toplayınca; daha ilk çeyrekte 24 sayı yedi Anadolu Efes. Hücumda Saric önderliğinde işler yolunda gitse de; savunmada sezon başından beri yaşanan sıkıntılar bu maçta da göze çarptı. Hemen hemen yenen bütün sayılar boyalı alandandı ve İvkovic uzunlarından vazgeçmişti bile. 2. periyotta sene başından beri maç sonlarında kullandığı Brown-Saric uzun rotasyonuna dönen Sırp koç, bu tercihinin meyvesini hücumda toplamayı başardı. Zaten hücumda sene başından beri hiçbir sıkıntı yaşamayan ve maçları sürekli yediğinin fazlasını atarak kazanan Efes, 2. çeyrekte tam 27 sayı bulmayı başardı.
Nispeten iyi biten ilk yarının ardından korkunç bir 3. çeyrek Efes'i bekliyordu. Zira Anadolu Efes, periyodun ilk 7 dakikasında yalnızca 3 sayı üretebildi. Bununla birlikte git gide dağılan savunma konsantrasyonu, Cedevita'nın farkı çift hanelere çıkarmasını sağladı. Alan savunmasına üçlük isabeti bulamayınca Efes'in hücumları bir anda durdu. Euroleague'nin en çok ve yüzdeli üçlük kullanan takımı Efes'in dış atış sıkıntısınında neler getirebileceği bu maçta daha net görülmüş oldu. Bununla birlikte faul hakkını erken doldurduklarından; Cedevita'ya kolay sayı imkanı tanıdılar. Son periyoda kötü oyuna rağmen yalnızca 6 sayı geride giden Efes, ilk dakikalara çok iyi başladı. Derrick Brown'un müthiş savunma enerjisi ve sorumluluk aldığı hücumlarıyla Efes bir anda oyuna döndü. Üçlüklerin de girmeye başlamasıyla uzun bir aradan sonra Efes öne geçmeyi başardı. Bu dakikadan sonra koç Mrsic'in aldığı molalar ve ev sahibi ekibin zorlama şutlarda isabetler bulması, Efes'in maçın son saniyelerine geride girmesine yol açtı. Halihazırda yorgun olan Brown-Saric ikilisi ve sezon başından beri maç sonlarını iyi oynayamayan koç İvkovic etkenleri birleşince, çok önemli bir mağlubiyet daha yaşanmış oldu. Açıkçası Brown ve Saric dışında bu maçta konuşabileceğimiz olumlu bir taraf yoktu. Brown, savunmadaki müthiş enerjisi, blokları ve hücumdaki kritik sayılarıyla takımını oyunda tutarken; Saric; maçın başından itibaren hücumun kilit oyuncusu oldu ve çok etkili bir oyun sergiledi. Efes'in kaybetmesindeki en büyük roller ise etkisiz bir Granger ve hiç alınamayan 5 numara katkısıydı. Dunston ve Tyus, bu maçta ne Bilan'ı savunabildiler ne de ayak çabukluklarıyla ona karşı avantaj sağlayıp hücumda etkili olabildiler. Granger ise bu maçta neredeyse hiç ortalarda görünmedi. Bütün oyun kurucu yükü de tam anlamıyla güvenilemeyecek Heurtel'in sırtına binince; bu mağlubiyet kaçınılmaz hale geldi. Buna karşıt ev sahibinin de istekli ve inançlı oyununa değinmek gerekli. Bilan'ı müthiş beslediler ve Arapovic, Babic ve Pullen gibi dış atıcılarıyla Efes'i vurdular. Ayrıca ev sahibinde her pozisyondan en az bir oyuncu çift haneli sayı üretti ki bu da rakibinize üstünlük kurmak için oldukça yeterli bir istatistik. Bunların dışında yaptıkları alan savunmasıyla Efes'in 1 numaralı skor opsiyonu olan dış atışlarını durdurdular ve zaman zaman yarattıkları sertlikle rakibi oyundan düşürdüler. Sene başında bu takımın galibiyet bile alamayacağını düşünürken, şu anda onların Top16'da iddialı bir konumda bulunması; işte bu benim için bir özür nedenidir; onların inancına ve azmine karşı... Anadolu Efes içinse bu maçın çok yaralayıcı olduğunu söylemek gerek. Bu grupta ilk 2 sırada yer almak istiyorsanız, bu maçı kazanacaksınız. Çünkü bu maçın kaybedilmesinin hiçbir bahanesi ve belkide telafisi olmayabilir. Yine kazanılabilecek bir maç kaybedildi. Sezon başından beri Efes'in hikayesi de bu değil mi zaten...
Nispeten iyi biten ilk yarının ardından korkunç bir 3. çeyrek Efes'i bekliyordu. Zira Anadolu Efes, periyodun ilk 7 dakikasında yalnızca 3 sayı üretebildi. Bununla birlikte git gide dağılan savunma konsantrasyonu, Cedevita'nın farkı çift hanelere çıkarmasını sağladı. Alan savunmasına üçlük isabeti bulamayınca Efes'in hücumları bir anda durdu. Euroleague'nin en çok ve yüzdeli üçlük kullanan takımı Efes'in dış atış sıkıntısınında neler getirebileceği bu maçta daha net görülmüş oldu. Bununla birlikte faul hakkını erken doldurduklarından; Cedevita'ya kolay sayı imkanı tanıdılar. Son periyoda kötü oyuna rağmen yalnızca 6 sayı geride giden Efes, ilk dakikalara çok iyi başladı. Derrick Brown'un müthiş savunma enerjisi ve sorumluluk aldığı hücumlarıyla Efes bir anda oyuna döndü. Üçlüklerin de girmeye başlamasıyla uzun bir aradan sonra Efes öne geçmeyi başardı. Bu dakikadan sonra koç Mrsic'in aldığı molalar ve ev sahibi ekibin zorlama şutlarda isabetler bulması, Efes'in maçın son saniyelerine geride girmesine yol açtı. Halihazırda yorgun olan Brown-Saric ikilisi ve sezon başından beri maç sonlarını iyi oynayamayan koç İvkovic etkenleri birleşince, çok önemli bir mağlubiyet daha yaşanmış oldu. Açıkçası Brown ve Saric dışında bu maçta konuşabileceğimiz olumlu bir taraf yoktu. Brown, savunmadaki müthiş enerjisi, blokları ve hücumdaki kritik sayılarıyla takımını oyunda tutarken; Saric; maçın başından itibaren hücumun kilit oyuncusu oldu ve çok etkili bir oyun sergiledi. Efes'in kaybetmesindeki en büyük roller ise etkisiz bir Granger ve hiç alınamayan 5 numara katkısıydı. Dunston ve Tyus, bu maçta ne Bilan'ı savunabildiler ne de ayak çabukluklarıyla ona karşı avantaj sağlayıp hücumda etkili olabildiler. Granger ise bu maçta neredeyse hiç ortalarda görünmedi. Bütün oyun kurucu yükü de tam anlamıyla güvenilemeyecek Heurtel'in sırtına binince; bu mağlubiyet kaçınılmaz hale geldi. Buna karşıt ev sahibinin de istekli ve inançlı oyununa değinmek gerekli. Bilan'ı müthiş beslediler ve Arapovic, Babic ve Pullen gibi dış atıcılarıyla Efes'i vurdular. Ayrıca ev sahibinde her pozisyondan en az bir oyuncu çift haneli sayı üretti ki bu da rakibinize üstünlük kurmak için oldukça yeterli bir istatistik. Bunların dışında yaptıkları alan savunmasıyla Efes'in 1 numaralı skor opsiyonu olan dış atışlarını durdurdular ve zaman zaman yarattıkları sertlikle rakibi oyundan düşürdüler. Sene başında bu takımın galibiyet bile alamayacağını düşünürken, şu anda onların Top16'da iddialı bir konumda bulunması; işte bu benim için bir özür nedenidir; onların inancına ve azmine karşı... Anadolu Efes içinse bu maçın çok yaralayıcı olduğunu söylemek gerek. Bu grupta ilk 2 sırada yer almak istiyorsanız, bu maçı kazanacaksınız. Çünkü bu maçın kaybedilmesinin hiçbir bahanesi ve belkide telafisi olmayabilir. Yine kazanılabilecek bir maç kaybedildi. Sezon başından beri Efes'in hikayesi de bu değil mi zaten...
8 Ocak 2016 Cuma
Efes Fırsat Tepti (Lokomotif Kuban 78-77 Anadolu Efes)
14:14 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Temposu düşük bir maç başlangıcı oldu. Karşılıklı boş dönülen hücumlar, kaçan atışlar skorun kısır ve yakın kalmasını sağladı. Kuban İspanyol uzunu Claver önderliğinde çembere giderek kolay sayı çıkartmaya başladı. Oyunu sürekli hızlandırmaya çalıştılar. Böyle bir oyunda Efes'in galibiyet şansının azalacağını düşünen Bartzokas, işi iyice yokuşa sürdü. Düzensiz hücumlar ve tahmin edilemez şutlarla Efes'in dengesini bozmaya çalıştılar ancak temsilcimiz bu noktalarda ayakta kalmayı başardı. Zira düzensiz oyunu ve hücumu Euroleague'de en iyi ve kaliteli biçimde uygulayan Efes, kendi tuzağına düşmedi. Granger'in hücumda aldığı sorumlulukla birlikte savunmada iyi pozisyon alınca Efes; ilk yarıyı önde bitirmeyi başardı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu skorda Efes'in iyi oyunundan çok Kuban'ın kötü performansının payı daha büyüktü. Delaney'in yönettiği hücumlar dışında hiçbir üretimi olmayan ve bu sene Euroleague'nin sürpriz takımı olmalarını sağlayan dirençli savunmadan yoksun mücadele veren ev sahibi, 2. yarının başlarında toparlanmaya başladı. Ancak Efes çok geçmeden kontrolü tekrar eline aldı. Kaos basketbolunu en iyi icra eden takımların başında gelen Efes; genellikle sete set hücumlardaki başarısıyla bu maçtaki farkı yarattı. Zira rakip Kuban'ın tek hücum silahı bire bir hücum ve Delaney idi. O da bu maçta ara ara sahne alınca Kuban maç genelinde durgun bir görüntü çizdi. Maçın bitimine 4 dakika kala ilk defa öne geçen ev sahibi, bu dakikadan sonra şansının da yardımıyla maçta kalma olasılığını bir anda arttırdı. Maçın en kritik noktalarından birinde ilk kez öne geçmelerine rağmen; bunu koruyamadılar ve üstünlük sürekli el değiştirdi. Maçın sonlarında savunmalar dahada sertleşti ve maçın sonucunu serbest atış çizgisindeki başarı belirledi. Aslında Kuban için buna serbest atış çizgisindeki "başarısızlıkta" denebilir. Zira Kuban maçın maçın son saniyelerine 1 sayı farkla önde girerken Draper; kullandığı 2 serbest atışı da kaçırdı. Efes'in eline bir kez daha kazanma şansı geldi ancak son hücumdaki yanlış tercih elimizdeki maçı vermemizi sağladı. 78-77 maçı kaybetti Efes ve Top 16'daki ilk mağlubiyetini almış oldu.
Maç boyunca sanki kazanmamak için elinden geleni yapan bir Kuban vardı ve biz elimizdeki fırsatı teptik. Geçen hafta evimizde sıkıntı yaşadığımız Kızılyıldız maçını son topta kazandık ancak bu sefer son topta üzülen taraf biz olduk. Eğer rakibin kötü ve bizim nispeten iyi olduğumuz bir maçı kopartamayıp son topa bırakırsak olacak 2 olasılığa da açık olmamız gerekli. Bu seneki Efes'de maalesef bizi buna alıştırdı. Çok yaralayıcı bir mağlubiyet oldu Efes için. Böylesine işlerin yolunda gittiği bir günde deplasmanda Kuban'ı yenmek ekstra bir galibiyet, dahada önemlisi ekstra bir moral olacaktı. Hak ettiğimiz bir maçı kazanamadık dersek bu yanlış olur. Evet, oyun üstünlüğü sürekli bizdeydi ve kazanmaya yakın olan taraf sürekli biz göründük ancak maç sonu istatistiklerinde daha az ribaund alan, daha az asist yapan ve daha çok top kaybeden tarafta bizdik. Sonuç olarak; Efes'de hala bazı şeyler yolunda gitmiyor. Bugün kazanmış olsakta aynı şeyleri söyleyecektim. Ve bu konuda İvkovic artık bir şeyler yapmak zorunda. Çünkü bu kadro bir Final Four kadrosu ve eğer oralarda olamazsa tek sorumlusu da Sırp koç olacaktır...
Maç boyunca sanki kazanmamak için elinden geleni yapan bir Kuban vardı ve biz elimizdeki fırsatı teptik. Geçen hafta evimizde sıkıntı yaşadığımız Kızılyıldız maçını son topta kazandık ancak bu sefer son topta üzülen taraf biz olduk. Eğer rakibin kötü ve bizim nispeten iyi olduğumuz bir maçı kopartamayıp son topa bırakırsak olacak 2 olasılığa da açık olmamız gerekli. Bu seneki Efes'de maalesef bizi buna alıştırdı. Çok yaralayıcı bir mağlubiyet oldu Efes için. Böylesine işlerin yolunda gittiği bir günde deplasmanda Kuban'ı yenmek ekstra bir galibiyet, dahada önemlisi ekstra bir moral olacaktı. Hak ettiğimiz bir maçı kazanamadık dersek bu yanlış olur. Evet, oyun üstünlüğü sürekli bizdeydi ve kazanmaya yakın olan taraf sürekli biz göründük ancak maç sonu istatistiklerinde daha az ribaund alan, daha az asist yapan ve daha çok top kaybeden tarafta bizdik. Sonuç olarak; Efes'de hala bazı şeyler yolunda gitmiyor. Bugün kazanmış olsakta aynı şeyleri söyleyecektim. Ve bu konuda İvkovic artık bir şeyler yapmak zorunda. Çünkü bu kadro bir Final Four kadrosu ve eğer oralarda olamazsa tek sorumlusu da Sırp koç olacaktır...
Fenerbahçe Belgrad'ı Susturdu (Kızılyıldız 65-88 Fenerbahçe)
13:39 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Sloukas'ın sakatlığı nedeniyle oynamadığı maçta; Dixon'a çok daha fazla iş düşeceği belliydi. Bu noktada onun faul problemine girdiği ya da yorulduğu dakikalarda Berk'in alacağı sorumluluk oldukça önemliydi. Maça son haftalarda alıştığımızın aksine, sezon başında uyguladığı ilk 5 sistemiyle başladı Obradovic. Udoh-Vesely ikilisi parkede, Antic ise kenardaydı. Bununda meyvesini maçın ilk dakikalarından itibaren fazlasıyla topladık. Çok sert savunmayla kolay sayıya izin vermedik ve hücumda bulduğumuz sayılarla farkı açtık. Fenerbahçe, çembere gittiği her hücumda ya basketi buldu ya da faul almayı başardı. Buna karşıt ev sahibi oyunu hızlandırmaya çalıştı. Zira sete set hücumlarda Fenerbahçe'nin kalitesi oldukça ağır bastı. İlk yarıda bomboş üçlükler kaçtı ve basit top kayıpları yapıldı. Bu da Kızılyıldız'ı oyunda tuttu. 2. periyotta ise işler Fenerbahçe'nin tamda istediği gibi gitmeye başladı. Datome'nin her zamanki gibi skorer oyunu, Antic'in kritik sayıları ve hücumda açtığı alanlar ve savunmada Vesely-Udoh ikilisinin tam anlamıyla çemberi karartması; Fenerbahçe'nin soyunma odasına 28-41'lik skorla gitmesini sağladı. Yalnızca 28 sayı yedi temsilcimiz ve hücum aksiyonlarında da pek bir sıkıntıyla karşılaşmadı.
İkinci yarıda ise savunma aynı sertliğiyle devam ederken; hücumda olağanüstü işler yapmaya başladık. Datome önderliğinde, Dixon ve Antic'in yüzdeli ve kritik anlarda gelen basketleri farkı açtı. Dixon özellikle asistleriyle bu maçta adeta coştu. Toplamda 17 sayı ve tam 11 asist ile double double yaptı. Fenerbahçe'nin bu sene bir maçta çıktığı en yüksek asist sayılarından biride onun sayesinde gelmiş oldu. İşte bu anlarda sahada tam anlamıyla "Vesely şov" vardı. Mr. Vesely Airlines, müthiş hücum ribaundları topladı, hücumda bulduğu pozisyonları smaçla bitirerek takımı havaya soktu ve tamı tamına 5 blok yaptı. En az yaptığı bloklar kadarda atış bozan Vesely, 15 sayı ve 15 ribaundla double double yapmayı başardı. Utanmasa bloklarda da çift haneye ulaşıp triple double yapacaktı ama süre yetmedi. Udoh'unda bu noktada yaptığı güzel blokların hakkını vermeden geçmeyelim. Özellikle Vesely'nin kenarda olduğu dakikalarda onu aratmadı ve çemberi müthiş savundu. Bu müthiş performanslarla birlikte Fenerbahçe, çok zorlu bir deplasmanı kolaya çevirerek 65-88 gibi farklı bir skorla parkeden ayrılmayı başardı.
5 oyuncumuzun çift haneye ulaştığı maçta attığı Datome 21 sayısıyla en skorer isim olurken, Vesely aldığı 15 ribaund ve yaptığı 5 blokla bu alanda zirvedeydi. Euroleague'de bir maçta bir oyuncunun ulaştığı en yüksek blok sayısı 5 ile Ömer Aşık'a aitti ancak Vesely bu alanda ona ortak olmayı başardı. Ayrıca topladığı 15 ribaundun 10 tanesi hücum ribaunduydu. Dixon 17 sayısı ve 11 asistiyle takımı muazzam yönetti ve gerektiği yerde takımını da bol bol besleyebileceğini herkese gösterdi. Antic, aldığı ücret-verdiği performans çelişkisi nedeniyle eleştirilse de; gerçekten önemli sorumluluklar aldı ve yolda maç kazandırabilecek bir oyuncu olduğunu yeniden kanıtladı. Udoh'da blokları ve yüzdeli hücumlarıyla maçın iyilerindendi. Maç boyunca toplam 46 ribaund aldı Fenerbahçe ve bunların 17'si hücum ribaunduydu. 22 asist ise bu sene ulaşılan en yüksek rakamlardan bir tanesiydi. Maç genelinde fazlasıyla da top çaldık ve çalamadığımız toplarda da rakibi top kaybına sürükledik. Maç için konuşabileceğimiz tek negatif nokta ise yine Kalinic oldu. Süresi iyice azaldı ve oynadığında da sıfır katkı veriyor. Geçenlerde Denver, oyuncusu Papanikolaou'yu serbest bıraktığını açıkladı. İlk opsiyon eski takımı Barcelona'da olsa da; almak istemeyebilirler ve bu noktada maddi durumlar el verdiğince bu oyuncuyla görüşme yapılabilir. Kalinic'in ya hemen performansını ve süresini yukarı çekmesi lazım ya da kanayan parmak erken kesilerek zararın en aza indirgenmesi lazım.
Yıllardır Kızılyıldız'ın kendi evinde müthiş taraftar desteğiyle oynadığı maçları izledim ancak ilk defa maç bitmeden bazı taraftarların salonu terk ettiğini gördüm. Bunu sağlayanda Fenerbahçe oldu ve gönülden kutlamak gerekli. Zira bu sezon evinde Fenerbahçe dışında hiç kimseye maç kaybetmeyen Kızılyıldız'ı bir kez daha yendik. Bu 2 maçta da rakibi maçı kazanabileceğine inandırmadık hatta skorda yaklaştırmadık. Bu maç sadece bir galibiyet değildi. Bu maç adeta bütün Euroleague'e verilmiş büyük bir mesajdı, tabi anlayana...
İkinci yarıda ise savunma aynı sertliğiyle devam ederken; hücumda olağanüstü işler yapmaya başladık. Datome önderliğinde, Dixon ve Antic'in yüzdeli ve kritik anlarda gelen basketleri farkı açtı. Dixon özellikle asistleriyle bu maçta adeta coştu. Toplamda 17 sayı ve tam 11 asist ile double double yaptı. Fenerbahçe'nin bu sene bir maçta çıktığı en yüksek asist sayılarından biride onun sayesinde gelmiş oldu. İşte bu anlarda sahada tam anlamıyla "Vesely şov" vardı. Mr. Vesely Airlines, müthiş hücum ribaundları topladı, hücumda bulduğu pozisyonları smaçla bitirerek takımı havaya soktu ve tamı tamına 5 blok yaptı. En az yaptığı bloklar kadarda atış bozan Vesely, 15 sayı ve 15 ribaundla double double yapmayı başardı. Utanmasa bloklarda da çift haneye ulaşıp triple double yapacaktı ama süre yetmedi. Udoh'unda bu noktada yaptığı güzel blokların hakkını vermeden geçmeyelim. Özellikle Vesely'nin kenarda olduğu dakikalarda onu aratmadı ve çemberi müthiş savundu. Bu müthiş performanslarla birlikte Fenerbahçe, çok zorlu bir deplasmanı kolaya çevirerek 65-88 gibi farklı bir skorla parkeden ayrılmayı başardı.
5 oyuncumuzun çift haneye ulaştığı maçta attığı Datome 21 sayısıyla en skorer isim olurken, Vesely aldığı 15 ribaund ve yaptığı 5 blokla bu alanda zirvedeydi. Euroleague'de bir maçta bir oyuncunun ulaştığı en yüksek blok sayısı 5 ile Ömer Aşık'a aitti ancak Vesely bu alanda ona ortak olmayı başardı. Ayrıca topladığı 15 ribaundun 10 tanesi hücum ribaunduydu. Dixon 17 sayısı ve 11 asistiyle takımı muazzam yönetti ve gerektiği yerde takımını da bol bol besleyebileceğini herkese gösterdi. Antic, aldığı ücret-verdiği performans çelişkisi nedeniyle eleştirilse de; gerçekten önemli sorumluluklar aldı ve yolda maç kazandırabilecek bir oyuncu olduğunu yeniden kanıtladı. Udoh'da blokları ve yüzdeli hücumlarıyla maçın iyilerindendi. Maç boyunca toplam 46 ribaund aldı Fenerbahçe ve bunların 17'si hücum ribaunduydu. 22 asist ise bu sene ulaşılan en yüksek rakamlardan bir tanesiydi. Maç genelinde fazlasıyla da top çaldık ve çalamadığımız toplarda da rakibi top kaybına sürükledik. Maç için konuşabileceğimiz tek negatif nokta ise yine Kalinic oldu. Süresi iyice azaldı ve oynadığında da sıfır katkı veriyor. Geçenlerde Denver, oyuncusu Papanikolaou'yu serbest bıraktığını açıkladı. İlk opsiyon eski takımı Barcelona'da olsa da; almak istemeyebilirler ve bu noktada maddi durumlar el verdiğince bu oyuncuyla görüşme yapılabilir. Kalinic'in ya hemen performansını ve süresini yukarı çekmesi lazım ya da kanayan parmak erken kesilerek zararın en aza indirgenmesi lazım.
Yıllardır Kızılyıldız'ın kendi evinde müthiş taraftar desteğiyle oynadığı maçları izledim ancak ilk defa maç bitmeden bazı taraftarların salonu terk ettiğini gördüm. Bunu sağlayanda Fenerbahçe oldu ve gönülden kutlamak gerekli. Zira bu sezon evinde Fenerbahçe dışında hiç kimseye maç kaybetmeyen Kızılyıldız'ı bir kez daha yendik. Bu 2 maçta da rakibi maçı kazanabileceğine inandırmadık hatta skorda yaklaştırmadık. Bu maç sadece bir galibiyet değildi. Bu maç adeta bütün Euroleague'e verilmiş büyük bir mesajdı, tabi anlayana...
6 Ocak 2016 Çarşamba
Karşıyaka Evinde Çok Rahat (Pınar Karşıyaka 81-68 Trabzonspor Medical Park)
12:25 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Karşıyaka'da yılan hikayesine dönen oyun kurucu transferi, bu maça da yetişmeyince; Kenan Sipahi'nin omuzlarına büyük bir yük bindi. Bu sorumluluğun altından kalkıp kalkamayacağı merak konusuyken; o, maça müthiş başladı. İkisi 3 sayılık basketten olmak üzere toplam 12 sayı buldu henüz ilk periyotta. Takımı harika yönetmesinden dahada önemlisi; Pınar Karşıyaka'nın en büyük özelliği olan oyun kurucunun skoru sürükleyici düzenini de sahaya yansıtmış olmasıydı. Trabzonspor'da ise Odom ve Kinsey'in ayrılığından sonra takıma katılan Kitchen ve Thompson'un uyum süreci bu maçta da sürecek gibi duruyordu. Kitchen, ileri zamanlarda katkısını arttırabilecek bir oyuncu görüntüsü verse de; Thompson için aynı şeyleri düşünmüyorum. İlk adımı hızlı bir oyuncu olsa da; şutu çok güvenilir değil ve kendi pozisyonunu yaratmakta Kinsey'in epey gerisinde... Kısaların ön planda olduğu bir maç vardı. Kenan ve Bracey Wright bu alanda ağır bastı ve maçın gidişatında büyük rol oynadı. Özellikle Karşıyaka alan savunmasına döndüğünde, Trabzon'un bütün hücumlarını durdurdu. Hücumda da bire bir üzerinden bulduğu sayılarla skorda farkı yaratmaya başladı. Bu noktada Trabzonspor'un yaptığı en büyük hata, yardım savunmasını geç getirmesi ya da hiç getirememesiydi. Zone hücumda da şutları sokamayınca, hem skor bulmakta zorlandı hem de rakibi durduramadığı için potasında da fazlaca sayı gördü. Alan savunmasına karşı tek artı noktaları; aldıkları hücum ribaundları oldu. Alan savunmasının en büyük zaafı, savunma ribaundlarında yaşanan problemdir ve konuk ekip bunu oldukça iyi kullandı. Açıkçası Trabzon'un bu maçı atarak kazanması mümkün değildi. O yüzden bir noktada savunmayı sertleştirmeli ve savunma kaynaklı sayıları arttırmalılardı. Bu da 3. periyodun başından sonuna kadar Markovic'in takımına uygulattığı fazlasıyla sert savunmayla hayata geçti. Yer yer kontrolsüz bir sertlik olsa da; Karşıyaka'nın hücumları bir anda durdu. Trabzon'un dozajı aşan faulleri sonucu çizgiye giden Karşıyaka, bu periyottaki sayılarının neredeyse yarısını bu alandan buldu. Periyot boyunca yalnızca 10 sayı bulabildi Karşıyaka ancak yalnızca da 12 sayı yedi ve farkın kapanmasına izin vermedi. Konuk ekip, bütün savunma stratejilerini sahaya yansıttığı halde hücumda etkisiz kaldığı için skorda geri gelemedi. Bence en büyük sorun, Trabzonsporlu oyuncuların maçı kazanabileceklerine inanmamasıydı. Son çeyrekte de karşılıklı atılan yüksek skorlar maçın sonucunu değiştirmedi elbette ve Pınar Karşıyaka Eurocup macerasına önemli bir galibiyetle başlamış oldu. Özellikle Bracey Wright'in ikinci yarıda başlayan skorer oyunu ve Kenan'ın ekstra perfromansı ev sahibi ekibe galibiyeti getirdi. Bütün bunlarla birlikte Karşıyaka cephesinde çok büyük birde olumsuzluk vardı. Takımın skor lideri ve en önemli enerjisi Justin Carter, adeta sahada yoktu. Bununda nedeni yeni gelecek oyun kurucuyla birlikte bir yabancının takımdan ayrılacak olması ve Justin'in de takımdan ayrılmaya en yakın aday olmasıydı hiç kuşkusuz. Kafası karışıktı ve bu oyununa yansıyordu. Zaten koç Ufuk Sarıca'da ona çok az süre verdi. Acilen bu noktada bir şeyler yapılması gerekli. Ya Justin takıma yeniden kazandırılmalı ya da bu olay daha fazla büyümeden, saygı ve sevgi çerçevesi içinde karşılıklı yollar ayrılmalı... Trabzonspor kanadında ise maç boyunca en etkili isim Kulig oldu. Skorer oyunuyla Velickovic'in rolüne soyundu ve sezonun geri kalan bölümü için umut dağıttı. Son zamanlarda yükselen formunu da dikkate alırsak; bence Velickovic'den rol çalmaya hazır durumda. Yeni gelen transferlerinde takıma uyum sağlaması oldukça önemli, özellikle de böyle bir noktada. Kitchen'in Odom'a göre daha az liderliğe soyunması ve daha az kendi skorunu düşünmesi, takımın skor lideri ve en büyük silahı olan Hardy'nin performasını yükseltti. Bu noktadan sonrada takımı daha çok sahiplenen Hardy'nin merkezinde olduğu bir takım, daha çok canlar yakabilir....
3 Ocak 2016 Pazar
Beşiktaş İçin En İyi Savunma: Hücum (Beşiktaş Sompo Japan 96-87 Banvit)
08:21 | Gönderen
Unknown |
Kaydı Düzenle
Banvit koçu Selçuk Ernak'ın "hücumda iyi olursak kazanırız" sözleri ve Beşiktaş'ın sezon başından beri atarak kazanmaya çalışmasıyla birlikte gelen kötü savunması, maçın nasıl gelişeceğinin ilk verilerini bize vermişti zaten. Ancak maç başlayınca bu kadarını beklemiyordum. Banvit maça hücumda yüzdeli başladı. Çok çeşitli hücumlar kullandı ve iç-dış dengesini yakaladı. Beşiktaş'da hücumda boyalı alandan sayılar üretirken; kendi boyalı alanını savunamadı. Sezon başından beri siyah beyazlı ekibin en büyük sıkıntısı pick'n roll savunmasını yapamaması ve çemberi koruyamamasıydı. Elonu transferiyle çember savunması belli oranda sağlandı ancak pick'n roll savunması bu maçta da Beşıktaş'ın başını çok ağrıttı. Banvit'de Moerman maça inanılmaz başladı. İlk çeyrekte Banvit 28 sayı bulurken; bu sayıların yarısı Moerman'dan geldi. Hamilton onun şutunu ya riske etti ya da şutuna yetişemedi. Hamilton'un ağır ayakları ve Moerman'ın atmaya başladığı zaman 3'er 3'er saydığını göz önüne alırsak; bence 2. seçenek ağır basıyor. Bunun yanında Beşiktaş'ın dış adam savunması da berbat durumdaydı. Boyalı alana çok rahat dalan kısa oyuncular aynı zamanda pick'n roll üstünden de kendi şutlarını rahat buldu. İlk yarıda tam 51 sayı yedi siyah beyazlılar, buna karşıt 45 sayı bulmayı başardı. Ev sahibinin hücum performansı genelde olduğu gibi bu maçta da ön plandaydı ancak biraz savunma yapılmaya başlansa, sanki maç geri dönebilir havası vardı. Zira Banvit'in hücumları 2. yarıda durdu. Üçlük atışlardan başka silahı kalmayan Bandırma ekibinin skorda yakalanması fazla uzun sürmedi. Beşiktaş nispeten iyi savunmasıyla ve bireysel skorerleriyle skorda bir anda öne çıktı ve son periyot üstünlüğünü de bir daha kaptırmadan maçı kazanmayı bildi. Lampe'nin bire bir hücumlardaki kalitesi ve bulduğu 26 sayı takımını zafere taşıyan en önemli faktör olsa da; geldiğinden bu yana belkide en iyi maçını çıkaran Darden'e de ayrı bir parantez açmak gerekli. Savunmada yine çok sertti ve hücumda da oldukça temiz oynadı. Beşiktaş yine kendi kimliğinden uzaklaşmadan, atarak maçı kazandı. Bu oyun onları Play-off'a sokar ancak devamının gelmesi için savunmadaki problemlerin çözülmesi şart. Bu da bu oyuncu kadrosuyla biraz zor görünüyor. Banvit'de ise oyun içi devamlılık en büyük problem. Fazla bire bire kalınca double team ile Fortson ve Slaughter oyundan düşüyor. Johnson'un ise kafası karışık durumda zira takımdan ayrılması gündemde. Bandırma ekibi üçlükleri sokamayınca ne yapması gerektiğine karar vermeli ve bunun için oldukça az zamanları var. Çarşamba günü Eurocup'da Bayern Münih ile bir "Euroleague" maçları var ve hazır olmak zorundalar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)